İleri gidemiyorsan, yerinde de kalamazsın

31 Aralık, 2010

Sarı melekler kaybetti. Taraftarlık hastalık gibi bir şey. Zafer üzerine zafer kazanan takımın bir kere yeniliyor, ve çok üzülüyorsun. Sportif rekabet, ara sıra olur, elimizden geleni yaptık, bütün teselliler nafile. Hüzün. Bundan nasıl kurtulacağız bilmiyorum ama kurtulmak lazım. Çok güçlü bir kulübüz. Her branşta yüksek hedeflerimiz var. Ve her branşta çok üst düzey rakiplerimiz. Bazen kaybedeceğiz. Çünkü yarışıyoruz.

Maça gelelim. 2-0 galibiyetten 3-2 yenilgi. Final setinde 8-3'ten kaybetmek. Tehlike sinyalleri. Takım 5 yabancının aynı anda oynaması üzerine planlanmış. 3 yabancı kısıtı ile sağaya çıktığı zaman, oyunda kötü bir dönem geçiren pasörünü 5 dak. dinlendiremiyor.  Rakibimiz oyun içinde pasör ve smaçörlerini değiştirerek taktiksel önemli değişiklikler yaptı. Biz hiç karşılık veremedik. Fafao ve Fürst oynamayınca, Seda'nın sakatlığı da eklenince sığ kaldık. Naz kötü bir gece yaşadı. Hücumlarımızı, bloklardan kaçıramadı. Orta alandan hemen hiç sayı alamadık. Her zaman pek çok sayı çıkaran Eda, bloklara takıldı. Kasia'yı topla çok az buluşturduk.  Hücumda Sokolova ve Osmokroviç üstünden sonuç almaya çalıştık. Aslında ikisi de iyi oyun çıkardılar, ancak hücum hızlı ve farklı oyunculardan gelmezse savunma yerleşiyor. Birde servisleri rakiplerimizden çok daha yumuşak atıyoruz. Sanıyorum hoca risk almadan topun oyunda kalmasını istiyor. Takıma güven duyduğu için yaptığı bir tercih olabilir ama rakibi de daha fazla ciddiye almalı.

VBGSTT gerçekten çok önemli bir rakip. Böyle bir takıma, rahat servisler atarak savunma yapamazsınız.
Gerçekten kaliteli yabancı oyuncularla desteklenen alternatifli ve güçlü bir kadroları var. Fenerbahçe Acıbadem'in kazandığı önemli başarılara bağlı olarak geri planda kalmaktan çok dolmuşlar. Sonuna kadar zorladılar ve savaştılar. Glinka, Poljak ve Nikoliç çok önemli oyuncular. Özellikle Poljak orta oyuncularımıza büyük üstünlük sağladı.

Son söz. Fenerbahçe Acıbadem, Türkiye'de ve Avrupa'da en üst seviyede rekabetle karşılaşıcak. Kazandığımız zaferler bizi körleştirmesin.

İleri gidemiyorsan yerinde kalamazsın.

Not2: Sevgili okuyucu, bütün tevazusuna rağmen, ''Sıradanbirblog'' tarafınızdan ziyaret görmekten ve okunmaktan çok mutlu oluyor. Beğendiğiniz yazıları muhtelif sosyal ağlarda paylaşmanız, Facebook sayfasını beğenmeniz ve önermeniz, twitter da izlemeniz ve önermenizden de mutluluk duyucaktır. Teşekkürler.

Her şey değişiyor (2)

30 Aralık, 2010

''Neden böyle karamsar bir hisse kapıldığıma yazının ikinci bölümünde devam edeceğim.'' Dün yazımı bu cümle ile bitirmiştim. Üzgünüm dünkü yazının özetini yapamam. Okumak isterseniz burda.
Karamsarım çünkü;

  • İlk yazımda özetlemeye çalıştığım pek çok önemli faktöre bağlı büyük bir değişim varken, yaşanan görece başarılı sezonlar takımımızda yönetimsel bir körlük yarattı.
  • Başkanımız, bizim takımımız hala çok iyi, oyunumuzu oynasak kimse önümüzde duramaz şeklinde bir açıklama yaptı. Ben bu açıklamadan şu sonuca varıyorum. Fenerbahçe değişimin ve artan rekabetin farkında değil.  Olan biten her şeyi hala eski alışkanlıklarla değerlendiriyor. Şampiyon olamayan her teknik adamla ayrılmak böyle bir anlayış bağlı mesala.
  • Dünkü yazımda bahsettim ama, karamsarlığımın gerekçelerinden biri artan yüksek rekabet.
  • 9 puan farkı kapatmak eski sezonlarda olduğu kadar kolay değil. Alınabilecek 51 puan var. Ama artık bu puanları toplamak çok daha zor.
Bu maddelerin bazılarını şöyle açabiliriz. Schuster'in çılgın özgüveni ile Beşiktaş büyük yatırımlar yapıyor. Oradan gelip bizi geçemez ama, İnönü'den puan çıkarmak ta o kadar kolay değil artık. Hagi gibi ezeli rekabeti bilen bir teknik adamın yönettiği Galatasaray'ı, yeni stadında yenerek 3 puan çıkarmak o kadar kolay değil. Çok iyi yönetilen Trabzon'u hayat meyat maçında Kadıköy'de yenmek kolay değil. Bunlar birer birer maç hepsini kazanabiliriz. Ama bütün hedeflerinden uzaklaşan Fenerbahçe ile ilgili tespiti ve seçtiği tedavisi, sol bek ve ön libero transferi olan yönetim kalitesinin,  bu yarışta bizi kurtaramayacağını düşünüyorum.
Peki siz gerçekten, şampiyonlar liginden elenmemizi, avrupa liginden elenmemizi, kupadan elenmemizi, ligde 9 puan geride olmamızı sol bek ve ön liberoyamı bağlıyorsunuz?
Bir de şöyle düşünelim, Trabzon sporun sol bekinde Santos veya Caner, orta sahasında Cristian oynasa, Trabzon bizim kadar istikrarsız bir takım olur mu? Olur orayı da kuruturlar diyenler vardır.  Cristian'ın takım işlediğinde ne kadar faydalı olduğunu hatırlayan, Santos'un klasının Trabzon'un en zayıf yanı olan sol bekte parlayabileceğini düşünen de vardır.
Her şey değişti. Özgüven iyidir ama, körlük yaratabilir. Ligin 2. yarısı başlıyor.  Kaliteli bir yönetimsel öz eleştiri yapmalıyız. Soru çok basit, neden işler iyi gitmiyor? Ön yargısız biçimde bu soru üzerine çalışırsak önemli gelişimler sağlayabilecek birikime sahip bir kulübüz.  Ama bu soruya cevap olarak basında çok eleştirilen bazı oyuncuların yerine oyuncu almayı seçerseniz, artık iş kontrolünüzden çıkmıştır. Sizi yönetmeye başlamıştır.   Ve kolay kolay iyi bir yere gitmez. Bu sezon yüzleri eskidiği için Ahmet ve Mehmet'i satarsınız. Gelecek sezon Ali ve Veli'yi.
Son söz; Sizce, neden işler iyi gitmiyor?


Not2:Sevgili okuyucu, bütün tevazusuna rağmen, ''Sıradanbirblog'' tarafınızdan ziyaret görmekten ve okunmaktan çok mutlu oluyor. Beğendiğiniz yazıları muhtelif sosyal ağlarda paylaşmanız, Facebook sayfasını beğenmeniz ve önermeniz, twitter da izlemeniz ve önermenizden de onur ve mutluluk duyucaktır. Teşekkürler.

Her şey değişiyor (1)

29 Aralık, 2010

Yeni stadımız ve başarıyla pazarlanan lisanslı ürünlerimiz sayesinde son yıllarda Türkiye ligindeki rekabette avantajlı duruma geçmiştik. Bu avantajın üzerine ezeli rakiplerimizin kötü yönetimi, başkanın artan deneyimi ve teknik adamların görevine yıl içinde son vermeme geleneği de eklenince, uzun bir dönem ligin peşin ve rahat favorisi olduk. Aptalca şampiyonluklar kaçırsak ta, şampiyonlar liginde yerimiz hep hazırdı. Ama dünya durmuyor. Her şey değişiyor.


2000-2005 arası Türkiye liginde çalışan yerli teknik adamları hatırlamaya çalışalım.
  • Güvenç Kurtar
  • Hikmet Karaman
  • Erdoğan Arıca
  • Şenol Güneş
  • Mustafa Denizli
  • Fatih Terim
  • Ümit Kayıhan
  • Yılmaz Vural
  • Ziya Doğan
  • Samet Aybaba
Atladığım varsa lütfen yorum yazarak ekleyin. Fatih Terim, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli katkıları ile diğerlerinden ayrılabilir. Bu 3 teknik adamda Fatih Terim'in Ankaragücü macerası dışında ligimizin 3 büyük kulübünde çalıştılar. Diğer teknik adamların herhangi bir kulüpte kalıcı, istikrarlı ve hatırlanabilir bir performansını hatırlamıyorum.  Şu anda zaman zaman  ligde fırsatlar bulabilseler de ne yazık ki tasfiye oldular, oluyorlar.

2005'ten sonra ligimizde çalışan yerli teknik adamlara bir bakalım.
  • Ertuğrul Sağlam
  • Abdullah Avcı
  • Tolunay Kafkas
  • Bülent Uygun
  • Aykut Kocaman
  • Mehmet Özdilek
  • Bülent Korkmaz
  • Hikmet Karaman
  • Ziya Doğan
  • Samet Aybaba
  • Yılmaz Vural
  • Şenol Güneş
İki listeye kabaca bakınca, bir dönem Türk futbolunda önemli roller çalan isimlerin yerine, yeni bir nesil geldiğini rahatlıkla görürüz. Hocalarından farkları sadece yaşları ve isimleri değil. Bu genç nesil teknik adamlar, futbolculuk kariyerlerinde, yavaş yavaş Avrupa futboluna kafa tutmaya başlayan, futbolumuzun istikrarlı oyuncuları olmuşlardı. Uluslar arası önemli kariyerleri olan yabancı teknik adamlarla çalıştılar. Fatih Terim'le çalıştılar. Profesyonellik anlayışları farklı. Mesela uzun süre aynı takımlar da görev yapıyorlar. Tolunay Kafkas- Kayseri, Mehmet Özdilek-Antalya, Abdullah Avcı-İBB, Ertuğrul Sağlam-Bursa. 
Anadoluya dağılmış bu genç ve vizyoner  yeni nesil antrenörler ligimizdeki değişimin lokomatifleri oldular.
Başka değişiklerde var rekabette. 
Yayın gelirlerinin artması ile daha istikrarlı yönetilen ve yatırım yapan Anadolu kulüpleri. (Kayseri, Bursa, Gaziantep, Eskişehir .....)
Mali sorunlarını hafifleten ve büyük yatırımlar yapmaya başlayan Galatasaray. 
Stad gelirlerini çoğaltan ve özgüveni artmış, yine yüksek yatırımlar yapan Beşiktaş. 
Sadri Şener tarafından tamamen toparlanmış ve yurt içi deneyimlerine, yurt dışı deneyimler de eklemiş Şenol Güneş'li Trabzon.
Artan yabancı oyuncu kontenjanı.
Ve Bursa sporun Şampiyonluğu.

Kuşkusuz gözden kaçırdıklarım da var, dilerim yorumlarınızla katkıda bulunursunuz. Ancak hatırıma gelen bu faktörler bile, içinde olduğumuz ve yaşadığımız için fark etmediğimiz büyük değişimler. Önceki yıllarda bizi Şampiyonlar ligine taşıyan avantajlar bundan sonra yeterli olmayabilir, olmuyor. Takımımızın, ligin ilk yarısında gösterdiği performansa ve ligin ikinci yarısı artması muhtemel rekabete bakarsak, kendimizi ilk ikinin favorisi görmek iyimser gibi geliyor bana.  
Neden böyle karamsar bir hisse kapıldığıma yazının ikinci bölümünde devam edeceğim. 

Not: Sevgili okuyucu yazıda ismini kullandığım  teknik adamlarımızın çalıştığı yıllarla ilgili detaylı bir araştırma yapmadım. Dolayısıyla 2005' ten önce çalıştığını belirttiklerimden, 2005 sonrasına taşan, 2005 sonrasından da, 2005 önünde çalışmış isimler olabilir. Bu isimlere eklenmesi gereken isimlerde olabilir. Basitçe örnekleyerek açıklamak istediğim şey, yeni bir nesil teknik adamlara sahip olduğumuzdu. Ve bu teknik adamların, yerlerini aldıkları hocalarından farklı bir anlayışa sahip oldukarı idi. Dolayısıyla yukarıda yazılanlar kişisel bir görüşten fazla iddia içermemektedir. Böyle değerlendirmenizi rica ederim.
Not2:Sevgili okuyucu, bütün tevazusuna rağmen, ''Sıradanbirblog'' tarafınızdan ziyaret görmekten ve okunmaktan çok mutlu oluyor. Beğendiğiniz yazıları muhtelif sosyal ağlarda paylaşmanız, Facebook sayfasını beğenmeniz ve önermeniz, twitter da izlemeniz ve önermenizden de onur ve mutluluk duyucaktır. Teşekkürler.

Sissoko-Makeun-Sesegnon

27 Aralık, 2010

 Mohammed Sissoko:
 25 yaşında, Mali'li orta saha oyuncusu, sağ ayağını kullanıyor ve orta alanda görev yapıyor.
 Bu sezon Seri A'da  11 maç görev aldı. Sadece 1 maç ilk 11 başladı. 2 asisti var.
 UEFA Avrupa liginde 10 maç görev aldı. Bütün maçlara ilk 11'de başladı.
 2009-2010 sezonunda 13'ü ilk 11 olmak üzere 17 maç görev aldı.

 Jean Makoun:
 27  yaşında, Kamerun'lu milli oyuncu. Sağ ayağını kullanıyor ve orta alanda göreve yapıyor.
 Bu sezon  Ligue 1'de 10'u 90 dakika olmak üzere 13 karşılaşmada görev yapmış. 1 gol, 2 asisti var.
 Şampiyonlar liginde 3 maç görev almış.
 2009-2010 sezonunda Ligue 1' de 28 maçta görev almış. 1 gol, 2 asisti var.
 Şampiyonlar liginde 11 maç görev almış. 1 gol 1 asisti var.
 Transfer markt'e göre değeri 9.000.000 Euro.

 Stephan Sesegnon:
 26 yaşında Benin'li orta saha oyuncusu.
 Bu sezon Ligue 1'de 14 maç oynamış. 11 maç oyuna sonradan girmiş. 4 maç ilk 11 oynamış. 2 asisti var.
 UEFA Avrupa liginde 4'ü ilk 11, 5 maç oynamış.
 2009-2010 sezonunda Ligue 1'de 27'si ilk 11, 29 maç oynamış. 3 gol, 6 asisti var.

 Transferde adı kulübümüzle anılan 3 oyuncunun son iki sezon yaptıkları maçlar yukarıda. . Sissoko'nun önünde Melo gibi çok önemli bir oyuncu var.  Kendisini dünyanın önemli kluplerine taşıyan bir fiziksel ve atletik yeteneğe sahip.  Makoun ise, Lyon gibi çok güçlü ve yatırım yapan bir klüpte kendine yer bulmuşa benziyor. Sesegnon en renkli oyuncu. Videolarına bakılırsa tekniği inanılmaz.
Başkanın basına yaptığı açıklamalardan hissettiğim, önemli bir ara transfer olmayacağı yönünde. Ama merak edip adı sıklıkla anılan oyunculara bir göz attım ve sizinle paylaştım.

Gitmelisin Semih

24 Aralık, 2010

Eğer basında yazılan çizilen gibi, Tottenham'dan teklif aldıysan gitmelisin. Aslında bu sezon takımımız için işler iyi değil. Ve senin bulunduğun mevkide en istikrarsız  mevkilerden biri takımda. Aslında teknik yeteneklerine çok ihtiyacımız var. Ama yolunda olmayan bir şeyler var. Artık burada olmaktan, kenardan gelerek katkı vermekten mutlu olamıyorsun. Boş verelim mutluluğu profesyoneliz diyelim, ama öyle gitmiyor.  Takımın sana ihtiyacı olduğunda, sahadaki her deliği arayan genç Semih değilsin.  Rakip savunma oyuncularının oyuna girmesini engellemek için bütün gücüyle pres yapan Semih'te değilsin.  Hiç bir zaman gücün ve mücadelen en önemli özelliğin değildi, buna rağmen elinden geleni yapıyordun sahada. Ama artık yeteneklerinle hakkını sonuna kadar verdiğin, en iyisini oynadığın rolü beğenmiyorsun. Daha büyük bir sorumluluğu, daha iyi bir rolü hak ettiğini düşünüyorsun. Bu yüzden mutsuzsun, bu yüzden en iyi yaptığın işi de, en iyi yapamıyorsun.
Sen takımın senin üzerine kurulmasını istiyorsun, bekliyorsun. Ama bir sorun var Semih, Fenerbahçe'nin hedefleri ve beklentileri çok yüksek. Sen bugüne kadar en iyisini verdiğin, tamamlayıcı rolde bu hedeflere katkı veren performansa ulaştın. Ama forvetin merkezinde takımı en yüksek hedeflere ulaştırabilicek, o rolü söke söke alıcak performansı da veremedin. Talip olduğun rol beklediğin taktik imtiyazlar, kaptanımız da.  Ki o bile bu satırları yazan ve pek çok başka taraftar tarafından eleştiriliyor.
İngiltere'de değerli bir takımla anılıyorsun. Orada senden şu anda Fenerbahçe'de beklenenler beklenecek. Ancak sen yeni bir başlangıcın verdiği heyecanla, burada sana zaten verilen görev için, burada çalıştığından daha çok çalışacaksın. Belkide başarılı olacaksın. Ne yazık ki en iyi senaryo bu. Zaten sahip olduğun gömleğin beyazı.
Bir de, kaptan oyundan alındıktan sonra, sana verilen kaptanlık bandını almayışın var ya, bu bizi çok üzüyor, bunu da bilesin. Umarım kariyerin boyunca şansın, hep bu güne kadar ki gibi yanın da olur.Bizi üzmüş olsan da, hizmetin geçti. O günleri de unutmayız. Biz Fenerbahçe taraftarıyız.

Yeter ki böyle kaybetsinler.

Fenerbahçe Ülker grup maçlarını başladığı gibi bitirdi. Harika bir gece yaşattılar, enerjileri maçı izleyen herkese geçti. Oyuna ve maça doyamadık.
Maça çok kötü başladık, rakibin 9-2 lik serisi salonda ve televizyon başında hepimizi endişelendirdi. Savunmayı sertleştirmeye çalıştığımızda hakemin çaldığı basit faullerle karşılaştık. Hücumda yeterince akıcı olmadığımız içinde, geri dönmemiz sancılı ve yavaş oldu. Patinaj yaptığımız bu anlarda Oğuz'a inen toplarla dengeyi sağladık. Ve ilk çeyreği 2 sayı önde kapattık.
İkinci çeyrek üstünlüğümüzü pekiştirdiğimiz dönem oldu. Rakip ilk çeyrekten daha çok asıldı aslında maça, ama Mirsat kılıcı çekmişti. Her şeyi yaptı. Hücumda ve savunmada çok üst düzey katkı verdi.  Mirsat'ı böyle cengaver gören takım tamamen canlandı. Hakemin verdiği kolay faullerle kenarda kalan Tomas'ın yerine süre alan Kinsey, Mirsat'ın enerjisine dahada yüksek bir enerji ile katkı verdi. Oyunun bu bölümlerinde uzun zamandır beklediğim ve çok özlediğim klas performans geri geldi. Emir aylar sonra döndü. Ve gerçekten seyredilesi pas yeteneğini cömertçe sundu bize. Sahadaki her köşeyi gördü, boş bir adama doğru, boş bir pas yolu varsa,  top ordan geçip potaya ulaşacağı son eli buldu. Böyle bir Emir'le maçlar çok güzel.  Çünkü bir anda diğer 4 oyuncunun da performansı yükseliyor. Emir'in canlandığı 2. çeyrekten sonra oyun Ukiç içinde çok rahat ve keyifli bir hale geldi. Pas yeteneği çok yüksek iki oyuncu rakibin bütün baskısını ortadan kaldırdı.
Artık cin şişeden çıkmıştı ve maç Cholet için bitmek bilmeyen bir kabusa döndü. Sinan Erdem'deki 10000 taraftar unutamayacakları bir takım ve hücum performansı izlediler. Kinsey ve muhteşem smaçları, Kaya'nın acımasız hırsı, Lavrinoviç'in temiz ve çok yönlü oyunu.
Maçtan kalanlar.
Barcelona'nın önünde kazanılmış grup ikinciliği. 28 asist.  Duraklama dönemindeki Lavrinoviç'in dönüşü. Emir'in dönüşü. Moral ve enerji.
Artık ilk 16'dayız. Burada en iyi performansımızla oynamalıyız. Taktiksel ve mental olarak çok üst düzey bir takımımız olduğunu düşünüyorum. Sezonda oynadıkları 3 maç dışında kapasitelerinin %90 ve üstünü kullanıyorlar. Ama bazı teknik eksiklerimiz olduğunu düşünüyorum. Oyunumuzu oturtamadığımız dakikalarda kendi pozisyonunu yaratıp skor bulan istikrarlı bir dış oyuncu eksiğimiz var.  Bu özelliklere sahip Ukiç kariyerinin en iyi oyunlarını oynadı bu sezon. Ve ne yazık ki aynı seviyede oynayan  Ukiç'e ihtiyacımız var.
Pota altında uzun, sert ve atletik bir oyuncuya ihtiyacımız var. Hem içeri yapılan penetrelerde hem savunma ribauntlarında bize sorun yaratabilecek takımlarla karşılaşabiliriz. Bunlar riskler, rakiplerimiz oyunlarını bunun üstüne kurmaya çalışacaktır. Umalım ki ilerleyen haftalarda, takım kendini bu zaaflarını kapatma konusunda geliştirsin.
Yazının sonu. Her pozisyonun hakkını veren, her topa bütün gücüyle saldıran, kendi istatistiklerini değil takımı düşünen bu oyuncuları seviyorum. Kaybedebilirler, yeter ki böyle kaybetsinler.

Keyfimi kaçıramazsınız

22 Aralık, 2010

NTV Spor'da bir arkadaş yorum buyurmuş. Fenerbahçe Acıbadem şampiyon olmuş ama sahada 1 veya 2 Türk kızı yer alıyormuş. Her başarıya kulp bulmakta ne kadar mahiriz. Hemde güzel kulp, en hassas damarımızdan geliyor. Olmuyor dostum, öyle hemen olmuyor. Bir takımı Dünya şampiyonluğuna taşıyacak 6 Türk kızı istemekle yetişmiyor. Hedef koymak, planlamak ve çalışmak lazım.
En iyi Türk kızlarından oluşan milli takım Japonya'da 6. oldu. Finalde yendiğimiz Brezilya takımı ise Dünya şampiyonasında 2. olmuştu. Şimdiki durumumuz bu ne yazık.
Soru şu, taze taze dünya 6. olan kızlarımız 5 sene sonra nerede olucak?
Ben sıradan bir blog yazarıyım, bu soruya vereceğim cevap temenniden ibaret olur. Umarım federasyonumuzun ve kulüplerimizin vizyonu bizi temennilerimize ulaştırır. Çünkü Türk kızları her şeyi en üst seviyede yapabileceklerini sık sık gösteriyorlar. Neslihan ve Eda voleybolda, Nevriye basketbolda, Nevin atletizmde, dünyanın önde gelen sporcuları olarak kızlarımızın önünü şimdiden açtı bile. Arkadan gelenler için artık yol daha kolay. Büyük hedefleri olan ve yatırım yapan kulüplerde dünyanın sayılı oyuncularıyla beraber oynayarak deneyim kazanıyorlar. Bütün varlığımla temenni ediyorum, dilerim gelecek 5 yılda Türk kızlarından oluşan bir takım dünya şampiyonluğunu kucaklar. Ama o günler gelene kadar, lütfen şu ucube kıskançlığınızı ve olumsuzluğunuzu saklayın. Yada çatlayın. Çünkü benim keyfimi kaçıramazsınız. Ben sarı meleklerin tarihi başarısının ve muhteşem oyununun tadını çıkaracağım.

Sizin için kıymeti varsa

Büyük bir takım temel teknik ve taktik sorumlulukları üst seviyede gerçekleştiren oyunculardan oluşur. Oyuncuların yaratıcı yeteneklerini bu temelin üzerine koyarsınız. Makine gibi işlemeyen bir takımda Robben, Messi fark etmez. Futbolseverlerin %90'ı Messi'nin dünyanın en değerli oyuncusu olduğunu düşünüyor. Sonuç, Müller'li Almanya'dan yenilen 4 gol. Ve Aynı Messi'nin Barcelona'da neler yaptığını görüyoruz. Oyuncuların yeteneklerinin anlam kazanması ve daha çok ortaya çıkması için takım bir bütün olarak oynamalıdır.
Bu sezon oluşturduğumuz futbol takımı ne yazık ki büyük bir takım değil.
Sahadaki görüntümüz şu;

  • Takımdaki  oyuncular birbirlerine değer vermiyorlar ve saha içinde birbirlerine yardım etmiyorlar.
  • Takımdaki oyuncular taraftar ve yönetimle hedef birliğinde değil. Bazıları için mesele doldurulması gereken lanet bir kontrat.
  • Takımdaki oyuncular en temel taktiksel sorumluluk olan yüksek konsantrasyona sahip değiller.
  • Takımdaki bazı oyuncular kendilerine sadece hücum görevi biçmişler ki, savunmaya yardımcı olmak, kaybedilen topu takip etmek gibi takım ödevlerini umursamıyorlar.
  • Takımdaki oyuncular, kıdem ve bilemeyeceğimiz bir takım içi hiyerarşiye göre birbirlerini azarlıyorlar. Ki aynı hiyerarşiye göre genç ve yeni arkadaşlarına destek olmaları gerekir.
Bu inançsızlık, sevgisizlik, taktiksel sorumsuzluk, rekabet olarak zorlandığımız her oyunda, bazen bir yerden, bazen zincirleme olarak bir kaç yerden,  değişik şiddette hezimetlerle karşımıza çıkıyor.
Üst düzey büyük bir takım, oyuncularını değerlendirirken yaptıklarına değil yapmadıklarına da bakmalıdır.
Küçük ve sıcak örnek. Akşam Dia 2 asist yaptı. Mükemmel bir performans gibi gözüküyor. Ama takımımız topu kaybettiği zaman 2 metre yanından geçen oyuncuya nasıl geçiyor diye dönüp bakmadı bile. Orta saha çizgisinden kendi alanımızın 10 metre filan önüne hayali bir çizgi çekelim, Dia o çizgiyi 70 dakikada bir kere geçti. Oda kora kor birini takip ederek değil, iyice yaslandığımız bir anda. Hemen parentez için de, Dia'yı çok kıymetli bir oyuncu olarak gördüğümü de ifade etmeliyim. Takıma defansif olarak yardım etme konusunda bu kadar duyarsız olmakla, ''bu zamanda kral yapmayacaksın, kral olacaksın'' diyen Batuhan'ın davranışı birbirine benzemiyor mu sizce.
Bu siteye gelen erkek oyuncular halı sahada futbol oynamıştır. Sizden daha iyi şut atıyor diye, her topu kaleye vuran, asla pas atmayan, savunmaya gelmeyen takım arkadaşlarınız olmuştur. Bu  oyuncular takımın genel performansını düşürmüyor mu?
Temel teknik eksikler konusundaki görüşlerimi sonra yazacağım, çünkü takım içi inançsızlık, takıma karşı sorumsuzluk, teknik kusursuzlukla bile örtülemez. Sonunda sizi zorlayacak bir rekabette, teknik bir zayıflığınız ortaya çıkacaktır. Takım bunu kapatmaz ise sonuç yine istemediğimiz gibi olur.
Yazının sonunda tek bir örnek vereceğim. Fenerbahçe'ye katıldığında bütün arkadaşlarının verimini %10 yükselten, takımı bir üst seviyeye çeken Appiah, Juventus forması giydiği bir maçta, takip etmesi gereken rakibini takip etmediği için, maçtan sonra Lippi tarafından basın önünde çok ağır bir şekilde eleştirilmiş, ilk 11'den kesilmiş ve Juventus'tan ayrılmak zorunda kalmıştı.  Ahmet Hassan'da Lucescu tarafından aynı şekilde cezalandırılmış ve soluğu Belçika'da almıştı.
Bu hocalar haklılar. Çünkü bir sezon anlardan oluşur. O an yorgundum, o an dalgındım dersin, sezon gider. Taktiksel sorumlulukları yapmamak aynı maçta 5 penaltı kaçırmaktan daha çok bozar takımı. Rahat, rahat oynamak, kafasına göre takılmak isteyen Kasımpaşa'ya gitsin. Sezon 35 maç. Rakipler sana o kadar bilenmiyor. 10-12 maç zorlarsın kendini, kariyerini bitirirsin. Fenerbahçe'nin parçası olmak böyle ucuz bir şey değil. Yatıyoruz, kalkıyoruz Fenerbahçe. Kaybedin, gol kaçırın, penaltı kaçırın, biz yine sizinleyiz, ama akşamki görüntü bizi çok üzdü futbolcu kardeşlerim. Eğer sizin için bir kıymeti varsa, böyle bilin.

Andre Santos,

21 Aralık, 2010

Sol bek arayışı.
Aykut Kocaman, NTV Spor'da katıldığı Yüzde yüz futbol programında pek çok önemli açıklamada bulundu. Benim en çok dikkatimi çeken açıklaması muhtemel transferlerden birisinin, sol bek olabileceğini söylemeseydi.
Ve sonra ekledi, transfer olmayabilirde, Sivas maçındaki görüntü umut verdi. Ben bu açıklamalardan şunu anladım. Aykut Kocaman, Andre Santos'un çalışma arzusundan, oyun ve iş disiplininden memnun değil. Teknik yeteneklerinden ise kesinlikle memnun. Oyuncuya güvenemediği için yerine transfer yapmak istiyor. Diğer yandan Andre Santos Fenerbahçe'nin elindeki en değerli oyunculardan biri ve değerini bulmadan satmak kulüp için zarar anlamına geliyor. Üzerine transfer yapılması ise ileride de iyi bir fiyata satılma olasılığını düşürüyor. Bence alınan risk çok yüksek.  Fenerbahçe ikinci yarıda aynı futbolu sürdürürse, sadece Santos değil, tüm oyuncuları çok anlamlı değer kaybedicekler.
Gelelim futbola. Andre Santos, şu anda Alex dahil Fenerbahçe'deki en yetenekli oyuncu. Haftalar sonra oynadığı Sivas'ta kaleye atılan anlamlı dört şutun ikisine sahip. Kaleye paralel yaptığı harika ortaya, Semih ve Alex lütfedip koşmadıkları için bir asisti de heba oldu. Çok uzatmaya gerek yok, kazanma arzusu yüksek bir Santos, dünya üzerinde parayla alabileceğimiz en değerli on solbekten biri. Takımın onun sahip olduğu özelliklere ihtiyacı var.
Futbola bakınca rahatlıkla ''o zaman kalsın'' diyoruz. Ama olumsuz şapka ile bakalım. Santos dünyada daha önemli liglerde ve daha önemli takımlarda oynayabileceğine inanıyor. Fenerbahçe'deki beş yıllık kontratını hesaba katarak, iyi oynarsa burdan ayrılmasının zor olduğunu düşünüyor. Fenerbahçe kendisi için çok yüksek bir bonservis bedeli talep edicektir.  Öyle olucağını biliyoruz. ''Ne yapalım imza attık, iş namustur çalışacağız o zaman'' diyen bir anlayışa sahip olmadığını da 1,5 yılda gösterdi.
Soru şu: Fenerbahçe ile Santos, 2. yarı için iyi bir performans makul bir bonservis bedelinde anlaşabilirler mi? Herkesin gönlündeki çözüm, ama işe yaraması zor. Çünkü iki taraf birbirine güvenmiyor, ateşkesin uzun sürmesi çok zor. Santos ilk hatada sorumsuzlukla suçlanacaktır. Barış bozulacak performans düşecektir.
Santos'la devam etmek başka bazı sorunlarda yaratabilir. Lugano kulübede, Bekir sahada. Bu formül bence şampiyonluk yarışına dahil olamayacağımızın garantisidir. Bekir çok kötü olduğu için değil. Bekir kalıcı bir Fenerbahçe oyuncusu olabilir belkide. Ama Bekir'in özgüveninin oturması için gerekli kredisi yok Fenerbahçe'nin. Anlamsızca verilecek bir kaç puan bu yılı bitirir. Şimdi denkleme başka bir bilinmeyen daha girdi. Sadece Santos değil, başka bir yabancı sol bekte, kendi bölgesindeki sorunu çözse bile artçı sorunlar yaratabilir. Ligde var mı böyle bir sol bek. Şahsi görüşüm Fenerbahçe takımının oyun yapısını da dikkate aldığımda, sadece Hakan Balta. Ligdeki iddiasız takımlarda uçan kaçan oyuncuların, daha sonra büyük kulüplerde nasıl oynadığını hepimiz biliyoruz.  O zaman elde ne var. Bekir+Santos. Lugano+Caner. Özellikle zorlandığımız maçlarda Santos'lu formülün daha riskli olduğunu düşünüyorum. Tabi sorun bu kadar da çözümsüz değil. Sahada 5 yabancı daha var, başka kombinasyonlar var yani. Ama hiçbiri pek kolay değil. Hoca Alex'siz takım dışında da hepsini denedi.
Bu matematik problemleri sabaha kadar sürer. Birazı da size kalsın.

Fenerbahçe Acıbadem finalde

20 Aralık, 2010

     Bir kaç günlük aradan sonra yine bir şeyler yazma fırsatı oldu. Gündem de dolu. Hocamızın açıklamaları, Sivas maçı ve Sarı Melekler'in şampiyonluk yolculuğu. Kızlarımız tarihi bir başarıya imza atarken diğer konulara bulaşmak haksızlık olur. Ayrı ayrı yazarız gün çok.
    Bayan voleybolunu ileri derecede bu sezon izlemeye başladım. Geçen sezon da çok kayıtsız değildim aslında. Ancak bu sezon daha çok vakit ayırıyorum ve büyük bir keyif alıyorum. Bunları neden yazdım. Bayan voleybolunda çömezim daha. Pek derinlikli analizler beklemiyorum kendimden. Okuyanlar bilir, yapamıyorum/yapmıyorum'da zaten. Ama yinede göz görüyor. Tamamen amatörce gördüğüm şeyleri kısaca aktarmak isterim.
     Geçen seneki Gamova seviyesinde durdurulamaz bir ofansif oyuncumuız yok. Skovronska müthiş bir oyuncu, ancak Gamova durdurulamayan bir katil gibi istikrarlıydı. Skovronska bazı maçlarda yavaşlayabiliyor. Sokolova ve Osmokrovic'i de durdurulamaz bir hücumcu olarak görmek zor. Bazen yavaşlıyorlar. Ama takım geçen yıldan daha güçlü. Dışardan bakınca tuhaf gözükebilir ama derinlemesine bakılınca ustalıkla kurulmuş harika bir takımla karşı karşıyayız. 100 puanlık bir smaçörümüz yok ama. 90 puan üstünde 3 smaçörümüz var. Sihirli parmakları ile şapkadan tavşan çıkaran bir pasörümüz var. Hata iki, Naz'da çok çok iyi. Tek ayakta ıskalamayan bir seri katilimiz var, Eda. Fürst ise rakiplerimizin moralini bozan, tedirgin eden, geren bir blokör. Her zaman tepelerinde duran sinir eden bir kulak çınlaması gibi. Bu takımda bunlardan çok daha fazlası var ama. Hemen hepsi libero seviyesinde manşet alıyor.  Kadroya göre oyunda bulunan 6 oyuncunun en az 4'ü önemli blok tehtidi yaratıyorlar. Hücumda pek çok istikrarlı ve etkili seçeneğe sahip olan takımımızın, savunmada ise önemli bir açığı yok. Karşınızda güçlü ve becerikli bir takım varsa, en iyi stratejiyi başarıyla uygulayarak, takımı herhangi bir oyuncunun zaafı ile aynı seviyeye indirebilir. Ama bizim takımızın defansif manada düşürülebileceği en alt seviye, genellikle karşımızdaki takımın yükselemiyeceği bir seviye olucaktır.
Takımdaşlık, sosyal iletişim gibi, sorunlar yaşamazlarsa eğer, çok muhtemel bir daha unutulmayacak tarihi bir altın yıl yaşayacağız.
Onlar üzerlerine düşeni yapıyorlar. Hemde şık bir şekilde. Zevkle izlemesi bizden.

Eda Erdem

17 Aralık, 2010

Görmeyenin gözü çıkar.
Etrafı dünyanın en kariyerli yıldızları ile çevrildiği zaman, bazen kendi yıldızlarımızı görmekte güçlük çekiyoruz. Fenerbahçe Acıbadem'in dün kazandığı zafer hepimizi mutlu etti. Her yer değerlendirme dolu.Bazı dikkatli izleyiciler ve okuyucular satır aralarında günün yıldızının Eda olduğunu fark etmiştir. Bu kısa yazıda gözden kaçıranlar için zaten. Eda dünyanın en kariyerli hücümcuları ile yan yana oynadı ve hepsinden fazla sayı aldı. Blokta da, dünyanın en iyi blokörü seçilen takım arkadaşı Fürst'ten fazla blok yaptı. Nasıl?
Bu sezon , bu güler yüzlü kızın, dünya yıldızlarının arasında bir dünya yıldızına dönüşmesini izleyeceğiz. Hem hücumda, hem savunma da çok iyi. Ve maçın her anında istikrarlı bir şekilde iyi oynuyor. Gelişmesi gereken yönleri vardır kuşkusuz. Ama bunun için de her şey hazır zaten. Yüksek hedefleri olan bir takım. Çok kariyerli ve deneyimli takım arkadaşları. Çok iyi bir hoca. Yetenek, öz güven ve oyuna duyulan sevgi.
Sevgili Eda, sahne senin için hazır. Uzun bir sezonu bir turne gibi gör. Kariyerinin ilk altın yılı olsun. İyi çalış, kendine güven, iyi oyna.
Biz zevkle izleyeceğiz.
Bir sezon anlardan oluşur. Pozisyon, posizyon.

Dün ikiye bölündük

Hem sevindik hem üzüldük.
Önce kötü haber. Bu sezon hepimizi gururlandıran Fenerbahçe Ülker fırtınası durdu. Twitter'dan, Facebook'tan, bloglardan, internet sitelerine yapılan yorumlardan, kocaman gözüküyor. Çok üzüldük. Fenerbahçe Ülker'in sahada gösterdiği mücadele de kendi taraftarlık heyecanımız görüyorduk. Akşam göremedik. Çok üzülüp dağılmayalım hemen. Sezon başındaki fırtınayı estirenler de, geriye dönüp tekrar esecek yetenek, bilgi, yürek vardır bence. Bende kredileri daha çok açıkçası.
Hemen herkesin izlediği maçta teknik olarak yazıcak yeni bir şey yok bende. Maçta ve sonra dikkatime çeken iki küçük nokta var.

  • Lavrinoviç oyundan çıkınca sinirlendi ve eşofmanı yere attı. Koç bozuldu ve küçük bir tartışma oldu aralarında. Daha sonra oyun ilerledi ve koç tekrar Lavrinoviç'i oyuna aldı. Pek çok koç  kişiselleştirebilirdi ve tekrar oyuna almayabilirdi. Öyle olmadı. Lavrinoviç oyuna girdi ve yine bütün gücüyle mücadeleye devam etti profesyonelce. Pek çok oyuncu aynı şekilde asılmazdı oyuna.Ben herkesin aksine dün akşamın iyilerinden olduğunu düşünüyorum. Oyun kurmakta o kadar güçlük çektik ki, içerideki oyuncuların performansını eleştirmek yersiz olur. Hatta ve ne yazıkki topu yere bir kaç kez vurup efektif paslar atamakta dış oyuncuardan biraz daha iyi idi Lavrinoviç akşam.
  • Greer hücumda ne kadar iyi bir potansiyele sahip olursa olsun,  savunmada yarattığı zaafiyet, bu seviyede rekabet için kapatılamaz.
  • Emir'i kaybediyoruz. Teknik kadroda koç hariç herkes, geçen yıllarda burada idi. Bu kadar potansiyelli bir genç adam geriye giderken, birilerinin devreye girip oyuncuyu toparlamaması beni ilerisi içinde korkutuyor. Biz kaybederiz, bu genç bir gün karşımıza başka bir forma ile dikilir, bizi parkeye gömer. Eğer böyle seyrederseler, böyle bir sonu ekmiş olurlar. Oyuncu çok iyi ve genç. Uzun zamandır burada, uzun zamandır tanıyoruz, iyi klüpsen verim alıcaksın.
  • Koç maçtan sonra Ukiç'in eksikliği ile ilgili soruya cevaben, ''biz takımız, takım 12 kişiden oluşur'' dedi. Bence gecenin en büyük kazancı bu. Umarım oyuncular, klüpte sorumluluğu olan herkes, ve taraftarın içine işleyen bir ilke olur bu. Transfer yaparak hiç bir zaman en iyi olamayız. Bizden daha iyi transferleri yapabilicek Avrupa klüplerini yazmama gerek yok buraya.
İyi haberler Sarı Melekler'den. Bloglar alemi Sarı Melekler yazısı dolmuş. Bu bile başlı başına bir zafer Fenerbahçe Acıbadem için. 
Melekler için yazmaya değer bir şey düşerse aklıma yazıcam bu gün düşmez ise yazı çok onları okuyabilirsiniz.

Not: Gelip okuyup giden okuyucu.  Okur yazıları yayınlamayı düşünüyorum. Bence güzel olur, bir denemiş oluruz. Katılmak istersen siradanbirblog@gmail.com'a gönderebilirisin yazını. 

FENERBAHCE ACIBADEM…

16 Aralık, 2010

Sarı Melekler'le beraber Katar'da bulunan Aslı Duru yazdı. Buyrunuz. 

SARI MELEKLER…

SARI-LACIVERTLİ TARAFTARLAR BU İSİMLE SESLENİYOR ONLARA… ASLINDA BU İSMİ VE DAHA BİRÇOK ÜNVANI DA SONUNA KADAR HAK EDİYORLAR…

BUNDAN YAKLAŞIK 5 SENE ÖNCE ATILDI BU TAKIMIN TEMELLERİ… DİLE KOLAY BUNCA ZAMAN İÇİNDE ADETA BİR DANTEL GİBİ İŞLENDİ BU TAKIM GİDEN OYUNCULAR GİDEN ANTRENÖRLER OLDU AMA HEPSİ DE İZ BIRAKTI KENDİNDEN BİRŞEYLER BIRAKTI…

ŞİMDİ BAKTIĞIMIZDA BUGÜN AVRUPA İKİNCİLİĞİ SÜPER KUPA, TELEDÜNYA TÜRKİYE KUPASI VE AROMA BAYANLAR LİGİ ŞAMPİYONLUKLARI… BUNLAR KOLAY ELDE EDİLMEDİ SABAH AKSAM GÜNLER AYLAR BOYU ÇALIŞILDI VE BU BAŞARININ OYUNCULAR KADAR PERDE ARKASI KAHRAMANLARI DA VAR.. ONLARA DA BURADAN BİR KEZ DAHA TEŞEKKÜR ETMELİ…

TÜRKİYEDE TÜRK VOLEYBOLU ADINA BİR İLK YAŞANIYOR FB ACIBADEM TAKIMI İLE 14 ARALIK SALI GÜNÜ İSTANBULDAN YOLA ÇIKTIK KATAR DA DÜZENLENEN CLUB WORLD CHAMPIONSHIP
(DÜNYA KULÜPLERARASI ŞAMPİYONA) YA GELDİK… TÜRKİYEDEN KATILAN TEK TAKIM FENERBAHCE ACIBADEM… ERKEK TAKIMLARINDAN DA TEMSILCIMIZ BULUNMUYOR KATAR / DOHA DA…  KIZLARIN HAVASI KEYFİ YERİNDE ÇOK ŞÜKÜR.. DÜNYANIN SAYILI TAKIMLARI KARŞISINDA SAHADA CIDDI MÜCADELE VERECEK FB ACIBADEM AMA HEPSİ DE BURAYA KUPAYI ALMAYA GELDIKLERINI SÖYLÜYORLAR… BREZILYA TEMSILCISI  SOLLYS TAYVAN TEMSILCISI FEDERBRAU ILE OYNANACAK  BU ONEMLI MACLARDA HEDEF MUTLAK AMA MUTLAK GALIBIYET …

UMUT EDIYORUZ Kİ SARI MELEKLER UNVANLARININ HAKKINI BIR KEZ DAHA GOSTERECEKLER VE KATAR DAN DÜNYANIN EN BÜYÜK KUPASI İLE DÖNECEKLER…


ASLI DURU…
Uğrayan herkes için teşekkürler, Aslı. Yine bekleriz.

Bu akşam ikiye bölüneceğiz.

Aklımızın yarısı, Katar'da Sarı Melekler'le. Diğer yarısı İtalya'da Fenerbahçe Ülker'le.
Bu sezon rakiplerimizin bile saygısını kazanan Fenerbahçe Ülker'de, bu performansa en önemli katkıyı veren iki eksiğimiz var. Vidmar ve Ukiç.  Sezon başından beri salonlarda esen fırtınaya, Ömer'le beraber en çok destek veren oyuncularımız. Rakibimiz hem çok güçlü, daha da önemlisi çok istikrarlı bir takım. Her zaman üst düzey oynuyorlar.  Belki kazanırız, belki kaybederiz. Ben iyi bir mücadele bekliyorum. Başka bir beklentim daha var. Vidmar'ın yokluğunda Kaya nasıl canlandı ise, Ukiç'in yokluğu da  Emir'i devreye sokabilir. Yaratabildiği pozisyonları, istikrarlı bir şekilde, makul bir ortalama ile bitirse, Avrupa'daki en değerli oyunculardan biri olabilir. Daha önce zor maçlarda, böyle kritik performanslarını gördük bu genç adamın.  Bu gece de öyle olsun artık.
Kazanmak için bir veya bir kaç oyuncumuzun hücüm da iyi günlerinde olmaları gerek. En keskin nişancılarımız, Lavrinoviç, Mirsad ve Greer.  En azından biri iyi çok iyi oyunlarından birini oynamalı. Bir de Tomas var. Her maça katkı yaptı. Savunma ile, ribaunt ile, şut ile. Ama bana şunu düşündürüyor Tomas'ın oyunu; daha olmadı, bu en iyisi değil, biraz bekleyin. Eğer öyle ise, gün bu gün Tomas. Yap artık şunu.
Sarı meleklerle ilgili bir şeyler eklemeyeceğim bu yazıya. Onlara daha yakın bir arkadaşımızdan rica ettim. Fırsat bulursa gönderecek. Bende bekliyorum heyecanla.
Yazının sonu geldi. Son sözler Penny Taylor için. Kariyerinde belkide daha iyi performansları vardır. Ama 3. çeyrekte ki oyununu ben asla unutamayacağım. Maç FB TV'de tekrar verilir muhakkak. Kaçırılmamasında fayda var.

Futbol oynayan robotlar

15 Aralık, 2010

Bazı teknik adamlarımızın kötü sonuçlar karşısında yaptığı açıklamalar.
Rıza Çalımbay
Kötü sonuçları basın önünde defalarca, defansta görev alan oyunculara ve istediği transferi yapmayan yönetime bağladı. Bu Eskişehir Spor'dan ayrılmasına neden olmuş olabilir. Sivas Spor'un başına geçti, ve şu açıklamayı yaptı. ''Keşke sezon başında burda olsaydık kendi kadromuzu kursaydık'' Kendisi bu açıklamaları yaparken, sonraki maçlarda onun için oynaması gereken oyuncular bu açıklamaları basından izlediler.
George Hagi
İyi futbol oynamak için karakterli oyunculara ihtiyacı olduğunu ve bu transfer döneminde böyle oyuncular almaları gerektiğini söyledi. Ntv Spor'daki alt yazıyı okuduğum da inanamadım. Hala bir tercüme hatası olmasını dilerim.
Samet Aybaba
Defansta Ulvi ile beraber oynasa o golleri yemeyeceğini ima etti. Oyuncuları da basın önünde şu anda 50 küsür yaşlarda olan insanların oynayabiliceği futbolla kıyaslandıklarını dinlediler. Antreman da arkadaşlarının bu konuda ki şakaları ile karşılaşmış olabilirler.
Ertuğrul Sağlam
6-1 yenildikten sonra basına yaptığı açıklamada, bütün kabahatin kendisinde olduğunu, oyuncuların suçlanmaması gerektiğini söyledi.
Şenol Güneş
Değişiklik sonrası kendine küfür eden Engin'i, bir sürü eski vukuatı varken, çok dikkatli açıklamalarla hem korudu, hem uyardı.

Kural çok basit, olumsuz geri bildirimler kişisel görüşmelerde, olumlu geri bildirimler herkesin önünde yapılırsa uygun olur. Sadece basın açıklamaları değil, bütün yönetim anlayışı bu prensibe uygun olmalı. Övgüleri kabararak kabul etmek, ilk kötü sonuçta takımı satmak, başarısızlık için garantili bir yöntem.
Bir takım, insanlardan oluşur, futbol oynayan robotlardan değil. Bazı talihsiz açıklamalar onarılmaz yaralar açabilir. Onarmak isteyen, yaptığı saçmalığı anlayıp jest ve davranışlarla düzeltmelidir.
Herhangi bir profesyonel şirkette böyle bir yönetim uzun süre yerinde duramaz.  Futbolda da aynen öyle oluyor. Bazan bir kaç ay, bazen de bir sezon da, artık o takımı yönetemez oluyorlar.  Sorun şu ki, başarıyı da bir kaç sezon aynı hocayla kalabilen yakalıyor.
Son söz.
Saygı gösteren, saygı görür.

Fenerbahçe Acıbadem:3 - Dinamo Moskova:0

14 Aralık, 2010

   Bu gün için başka konum vardı aslında kendimce. Ama sarı melekler hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.
Sadece 10 gün önce Moskova'da cesaret kırıcı bir şekilde yenildiğimiz Dinamo Moskova'ya, onlardan daha şık bir karşılık verdik. Avrupa şampiyonluğu iddiası olan bir takıma 3 sette sadece 44 sayı verdik.  Akşamki maç ve skor, bayan voleybolu açısından, Barcelona-Real Madrid maçında ki skor gibi çarpıcı bir skor. Mesaj bütün Avrupa'ya. ''Fenerbahçe Acıbadem dünyanın en iyi bayan voleybol takımlarından birisidir, ayağınızı denk alın''
   Skorun böyle rahat olduğuna bakmayın, her sayı için en yüksek kalitede mücadele vardı. İnanılmaz ralliler yaşandı. Takımımız, blokta, manşette, smaçta, plasede, dublajda, ne varsa hepsinde, maçın her saniyesinde çok iyiydi. Skovronska, Sokolova ve Osmokroviç'in hücumda ve blokta başarısı süpriz değil, ama manşetlerinin bu kadar iyi olması şaşkınlığı hak ediyor. Bu kadar kariyerli oyuncuların, oyunun pis işlerine bu kadar sakınmadan omuz vermesi, profesyonellik açısından çok önemli bir ders.
   Bu yıldızlara, aynı seviyede eşlik eden bir türk kızı var. Eda. Tek ayak üzerinden yaptığı hücumlar ve bloklarla, Eda bir yıldız. Yazı içinde adı geçmese de Fürst, Fofao ve Nihan'da çok başarılıydı. Açık farkla kaybettiğimiz ilk maçta çok iyi oynayan Seda ve Naz'ı göz ardı etmeden bu harika takımı kuranlara çok teşekkür ederim.

Not: Maçtaki harika rallilerden birini aşağıdaki linkte izleyebilirsiniz.
http://geri4lu.blogspot.com/2010/12/20say.html

Not2: Lütfen ankete katılın.

Zaman Akar, Zaman Geçer

13 Aralık, 2010

Fenerbahçe'yi takip eden iki yazarımızdan , iki küçük alıntı.


''Fenerbahçe kaybederken suçlu belli, Aykut Kocaman. Kazanırken kahraman belli, Alex de Souza. Bir camia bir oyuncuya bu kadar odaklanırsa başka bir sonuç olabilir mi? Alex 100 gol attı, 3000. golü attı, en çok oynayan yabancı oldu, tarihe geçti. Bu arada oyuncuya bağlı kalmayan, sistemler üzerine kurulu Trabzonspor 9 puan fark attı. 
Kocaman suçlu değil mi? Elbette suçlu.. Konya’da Alex’siz takımın sezonun en hızlı ve aktif maçını oynayıp hem de deplasmanda 4 gol attığı maçtaki düzeni bir daha denemedi.''

Altan Tanrıkulu/Hürriyet


''Tabelacıların, "Kazan da nasıl olursa olsun" diyerek, takım yerine performanslara teslim ettiği bir teknik adam oldu Aykut Kocaman. Ve o da, kendinden öncekiler gibi Alex'in yapacaklarına göre başarı çizgisini belirledi. Yine eski takım geldiği sahaya. ''
Gürcan Bilgiç/Sabah


Bunlara ne ilave olur bilmiyorum.  Belki kariyeri başarılarla dolu, futboluyla bütün dünyayı kendilerine hayran bırakmış, ama artık takımının merkezi değil bir parçası olarak kariyerine devam eden bazı yıldız isimleri ekleyebilirim.

  • Gigs; şimdi bayrağı Nani taşıyor. Tecrübesi artan Portekizli yıldız, önceki yıllara göre oldukça istikrarlı katkı yapıyor. 
  • Ronaldinho; Milan'daki çilingir rolünü İbrahimoviç'e kaptırdı. Sırası gelince kısa zamanda eşsiz klasını sergiliyor yine. O artık klübe de rezerv sihirbaz. 
  • Seedorf; genç Ganalı Boateng, muhteşem Hollandalı'nın rolünü oynuyor.
  • Klose; kariyeri gollerle dolu. Bazen 11'de görev alıyor. Ama o takımın bir parçası. Takım ona uydurulmuyor.
  • Oven, tecrübesi ile gerektiği zaman katkı vermek için hazır. Bayrak Roney'de.
  • Ballack, Deco, ikiside sakat.
  • Efsane Ronaldo, Corinthias'ta ufak ufak takılıyor.
  • Lyon ve Juninho, çoktan ayrıldılar.
Siz çoğaltın. Bir sürü büyük yıldız. Hiçbiri 34 yaşında iken, 20 milyon taraftarı olan bir takımın merkezinde olmayı başaramadılar. 
Birde şöyle bakalım:

  • Arsenel (Fabregas)
  • Chelsea (Drogba, Anelka, Mikel Obi)
  • M.U (Roney, Berbatov)
  • Lyon (Lisandro)
  • Milan (Zlatan)
  • İnter  (Sneijder) (Eto değil, Eto tamamlayıcı unsur)
  • Barcelona (Messi)
  • Real Madrid (C. Ronaldo)
Listede Drogba dışında 30 yaşını aşmış oyuncu yok. Ki mesele asla salt yaş değil. Mesele fiziksel direnç.


Bizim durumumuz ise şu. Bir sezonun yarısı çoktan geldi. Her kulvarda kayıplar var. Takımı eski günlerine taşıyacak oyuncular klübe de, yada Alex'in açığını kapatmak için daha fazla koşuyorlar. Fenerbahçe sezon başından beri rakip alanda bir eksik oynuyor. Ne zaman bu eksikliğin ortaya çıkmayacağı kordinasyonsuz bir rakip var, gelsin puan. Ne zaman direnç ve mücadele gitsin puan. 
Bunları yazdığım için Fenerbahçe yönetimine, Aykut Kocaman'a ve Alex'e çok kızıyorum.  Kıt bir öngörü bile bunu görmeli ve haftalar önce önlemini almalıydı. Bu gün ben yazıyorum, haftalar geçtikçe herkes yazacak, söyleyecek. Bir efsane böyle bir sonu hak etmiyordu.  Takımın merkezi değil parçası olarak sorumluluk alsaydı, hala müthiş katkılarını sürdürürdü. Katkı vermeye devam ediyor. Zarar vermeye de devam ediyor.


Sayın yönetim, sayın teknik yönetim. Biz büyük bir yıldız değil. Büyük bir takım istiyoruz. Zaten gerçek bir yıldız, ancak iyi bir takımda parlıyor. Messi ve Ajantin. Messi ve Barcelona.


Bu yazı bitti. Yarın için konu buldum.
Başkan şampiyon olmayan teknik adamı gönderdikçe, şampiyon olamıyoruz. Baş belası bir kısır döngüye girdik.



Ankaragücü Maç Sonu

12 Aralık, 2010

    Maç önü yazım aşağıda, bunların olabileceğini yazmıştım. Zevkle ben demiştim diyebilmek isterdim, ama ben taraftarım. Bu klübün renklerini her branşta izleyen, hakkında yazılan her şeyi okumaktan zevk alan bir taraftar. Dolayısıyla çok üzgünüm bu akşam. Bu gece gördüklerim ve sezon başından beri gördüklerim yüzünden.
     Bir maçlık kehanetler bir yere kadar artık. Sezon içinde bir şeyler söylemek mümkün. Bu takım şampiyon olamaz, şampiyonluğu kovalayamaz. Sezon başından beri kaç maç oldu, kaç maç gösterdi bu gerçek kendini. Karşısında birlik beraberlik içinde mücadele eden bir takım varsa, enerjisi yetmiyor.
    Hemen herkesin aksine Alex'e bağlıyorum zorlu maçlardaki kötü sonuçları. Tabi bu tezimi inkar eden goller atıyor ve attırıyor. Her kesin kafasını karıştıran bir performans. Ya baş rol. Ya hiç yok. İyi performansları, bir bütün olarak maça asılmayan takımlara karşı.  Alın fikstürü, maçları gözünüzün önüne getirin. Bakalım farklı bir şey görücekmisiniz. Kaptanın bu takımdaki rolü kazanılmış maçları güzellemek değil, olmamalı. Kaptanın rolü tıkanan maçları çözmek olmalı. Ve kaptan o seviyede değil artık. Bu yükü kaldırabilicek oyunculara göre dizayn edilmeli takım. Başrol Alex'te ise, takım budur.
    Pas almak, pas istemek, emek ve kuvvet ister. Rakip takım olarak savunma yaptıkça daha da zorlaşır. İşte bizim usta kaptanımız da artık bu güc yok. Böyle zorlu maçlarda geri ve yana oynama oranı, sürekli eleştirdiğimiz oyuncularla aynı veya daha yüksek. Oysa onun rolü bu değil. O topu tutmalı öne ve ileri oynamalı ve taşımalı. Bu akşam 75 dakikada bunu sadece bir kez denedi. Başarılı bir kaç hareket yaptı ve faul aldı.
Bu kadarı yeter o komutan derseniz, kabul. Hepimiz taraftarız çünkü. Ama ben sürekli sorumluluk almaya çalışan, topu ayağına aldığında, yardım görmeyen,  ekstra defansif yük alan ve yıpranan oyuncular için üzülüyorum.  Gerçekçi olmayan duygusal değerlendirmelere üzülüyorun. Takımımın istikrarsız saçma sapan oyunlarına üzülüyorum.
    Olumsuz sonuç kısa yazı olsun. İstersek çok yazarız daha. Üstelik, kişiliğiyle ve futbolu ile bir efsaneye yeni ama tamamlayıcı bir rol biçmek, yazarken bile iyi bir şey değil.
     Bu durumu Alex'in formuna bağlamak, Alex'i suçlamak demek de değil ayrıca. Takımı dizayn eden, rolleri verenin veya verenlerin sorunu ortaya çıkan performans. Kaldırmakta güçlük çektiği rolü vererek Alex'e ve Fenerbahçeye zarar verdiklerini görmelerini dilerim.
     Bu takımı kuranlara son sözüm şudur. Biz Fenerbahçe Ülker gibi çatır çatır çarpışan takım istiyoruz. Barcelona geldi, yendi helal olsun. Yine saldırdık son ana kadar. Her topa koştuk atladık. Biz sahada saklanan bir tane bile oyuncu istemiyoruz. Parçalar uyuşuna kadar kötü sonuçlar alabiliriz. Kredi açarız, korkmayın. Yıllardır izliyoruz takımımızı, biz beklenicek takımın kokusunu alırız. Siz aslan gibi mücadele edin. Biz aslan gibi bekleriz.
 

Ankaragücü Maç Önü

Dört haftadır kazanamayan, moralini kaybetmiş, sakatlıklarla zayıflamış Ankaragücü ile karşılaşıyoruz. Arka arkaya üç galibiyetle geldik bu haftaya. Basında yer alan pek çok görüşe bakarsak kesin bir şekilde favoriyiz.
Peki olumsuz bir şapka takalım maç tahmini için. Risklere olumsuz şapka ile bakalım.

  • Ankaragücü sezonun en önemli transferlerini yapan takım. Kaliteli ve geniş bir kadroları var.
  • Hırslı ve savaşçı bir teknik adamları var, oyuncu değişiklikleri ile oyuna müdahale edebildiğini kupa maçında gösterdi.
  • Takım aldığı kötü sonuçlar yüzünden baskı altında ve bir Fenerbahçe zaferi Türkiye'de her derde deva.
  • Kupa maçında Fenerbahçe'ye karşı başarılı bir oyun çıkardılar öz güven sorunları yok.
  • Ankaragücü forması giyecek oyuncular, bu maçın kendileri açısından, bu sezon en çok izlenecek  üç maçtan biri olduğunu farkındalar.
Böyle uzar. Ama bence 1-3-5 maddeler güçlü bir rekabetle karşılaşmamıza sebep olabilir.  Kısa özet, kaliteli oyuncular, iyi sonuca ihtiyaç ve yüksek reyting.
Tabi bir takım pek çok bireyden oluşuyor ve bu kadar idari problemler içinde bu bireylerin tek bir hedefe odaklanması da o kadar kolay değil. Moralini ve direncini kaybetmiş bir takıma karşı maç kolay da geçebilir. 
Yine de her olasılığa karşı, büyük takım ciddiyeti sağa da olmalıdır.
Teknik olarak bir cümle yazacağım sadece. Emre, Cristian ve Niang'ın performansları maçın yolunu çizer.
Son söz.
Bir sezon anlardan oluşur. Pozisyon, pozisyon. Pas, pas. Omuz, omuz.
Belki maçtan sonra, belki yarın görüşmek üzere. Siradanblog'a uğradığınız için müteşekkirim.

Ankaragücü Yönetimi

11 Aralık, 2010

Arsızlık Zirvesi
Sonunda yazıyorum ve yayınlıyorum. Dolayısıyla bir oto sansür uygulamam gerek. Sosyalleşmiş medeni insanlar, toplumla paylaştıkları davranışlara oto sansür uygularlar.
Kurumlar adına karar alan insanlar da, aldıkları kararların pek çok insanı nasıl etkileyeceğini, insanların bunu nasıl karşılayacağını hesap ederek karar verirler.
Çok merak ettiğim bazı soruları paylaşacağım sizlerle:

  • Ankaragücü spor klübün de Fenerbahçe maçının bilet fiyatlarını kaç kişilik bir kurul tespit etti? 
  • Ortaya çıkan 120 TL'lik fiyatı başkan düşünerek taşınarak mı onayladı, yoksa bu saçmalığı fark etmemiş olabilir mi?
  • Bu kararı alan kişiler Türkiye'de 120 TL kazanmak için kaç saat hangi işler yapılıyor biliyorlar mı?
  • Kendileri 120 TL kazanmak için kaç saat hangi işleri yapıyorlar?
  • Fenerbahçe klübüne özel bir garezleri mi var?
  • Bu yaptıkları saygısız davranışı, hazmetmek için nasıl bir mantık geliştirdiler?
Gerçekten yeter ya. Ne kendimi ne de oturup okuyanları daha fazla germek istemiyorum. Ankara'da yaşayan Fenerbahçeliler, almayın bilet, gitmeyin maça. Tamam hep destek tam destek, tamam sonuna kadar destek, ama burada ters bir şey var. Terslik için de düz mantık ve olağan yaklaşımlardan zarar görüyoruz. Tersliğe uygun çözümler ve davranışlar sergilemeliyiz. 120 TL'ye bilet alıp, her şeye razı gelmek benim içime sinen bir yol değil.
Değerli Ankaragücü yöneticileri;
Açıkladığınız bilet fiyatlarını, saygısızlık hatta arsızlık olarak görüyoruz. Eğer insanların bu kararınızı nasıl değerlendirdiklerini görmek isterseniz, Twitter'e, Google'e ''Ankaragücü, bilet fiyatları'' yazın, sonra da okuyun.
Son söz;
Sizin yaptığınız bu arsızlığa, cevaben bir şeyler yazdığım ve yayınladığım için, utanıyorum.

MV-Dee (Diana Taurasi)

10 Aralık, 2010

Diana aramıza katıldı ve ilk maçını izledim. Kendisine yakıştırılan, kadın basketbolunun Messi'si veya Kobe'si yakıştırmalarının ne anlama geldiğini gözlerimle ve hayretler içinde gördüm. Büyük bir açlıkla Diana'yı izlemek, tekrar izlemek, hakkında bir şeyler okumak istiyorum. Bu heyecanla yazılarından bayan basketbolunu çok iyi izlediğini gördüğüm bir blogçu arkadaşımızdan yardım istedim. Kendisini Galatarasay'ın kadın basketbol şubesini izlemeye adamış Aras'a bir Diana yazısı yazmasını rica ettim. Ve Aras aşağıdaki -bence- muhteşem yazıyı yazdı. Bir Galatasaray ve kadın basketbol aşığının gözüyle MV-Dee. Buyrunuz.

''DT3, Dee veya belki de en yakışanıyla MV-Dee. Nasıl çağrıldığının bir önemi yok Diana Taurasi'den bahsediyoruz. Bu konuda da sahadaki yetenekleri gibi, hep bir daha iyisi ile karşılaşabiliriz sonuçta. NCAA, Olimpiyat, WNBA, Euroleague, Dünya Şampiyonası, Rus Ligi şampiyonluklarının yanı sıra, birçoğunu MVP'liklerin kapladığı kişisel ödülleriyle ayaklı bir müze gibi Diana.

Diana; kusursuz bir sentez. Akdeniz'in coşkusunu, Latin estetiği ve hırsını, Amerika'nın da yenilmezliğini bünyesinde barındırıyor. Bu kadar da değil üstelik, bir oyun kurucuda olması gereken saha görüşü ve oyun zekasını, bir guardda olması gereken savunma direnci ve arkadaşlarına yardımı, forvette olması gereken atletik yetenekleri ve şut tehdidini bünyesinde barındıran Taurasi, post hareketlerinde de bir pivot kadar başarılı. Bunların yanında her oyuncuda olması gereken; istikrar, dayanıklılık ve kazanma hırsı da ekli yeteneklerine. İsim isim diğer oyuncularla karşılaştırmadım Diana'yı tasvir ederken, ama onun bu kadar çok şeyi yapabilmesi diğer pozisyonlarda oynayan oyuncular için bir şans aslında. Diana'nın en belirgin handikabı da bu, her şeyi yapabilmesi, bir örnek verirsek; dünyanın en iyi oyun kurucusu olarak gördüğümüz Sue Bird, eğer Taurasi diğer konularda bu kadar yetenekli olmayıp, sadece oyun kurucu özellikleriyle yer alsaydı parkede, hep Dee'nin gölgesinde kalacaktı bir numarada. Bu yazdıklarımızı toplayınca oyun kurucu, skorer guard ve kısa forvette gözünüzü kapatıp kullanabileceğiniz Diana çıkıyor ortaya, peki ya son karşılaşmalarında Sylvia Fowles'ı devre dışı bırakması? Sylvia'yı faul problemine sokan, benchte oturmasını sağlayan faullerin çoğunu Taurasi yaptırdı, özellikle altını çiziyorum; Sylvia yapmadı, Taurasi yaptırdı. Galatasaray maçından 3 gün önce ve 3 gün sonraki 2 Avrupa maçında da somut örneklerle becerilerini bize, bir kez daha kanıtladı. UMMC Ekaterinburg deplasmanında ilk yarıda orta sahadan atılan şuta kadar tüm hücum becerileriyle öne çıkan Taurasi, ikinci yarıda da Cappie Pondexter'ı savunma yetenekleriyle sahadan sildi. Rivas maçında geride girilen son anlarda, kendine yapılacak faulü şuta kalkarak değerlendirmesiyle oyun zekasını -veya sadece oyun zekası demek hafif kaldı- müthiş zekasını ortaya koydu. Onu özel yapan Spartak formasıyla Fenerbahçe'ye attığı 38 sayı veya bu sene WNBA'de Seattle potalarına bıraktığı 44 sayı değil, diğer özellikleri zaten. Düelloya girmek, sinirlendirmek veya basketbol dışı hareketlerle durdurmak için seçilebilecek en yanlış isim Taurasi. Eğer böyle şeylere kalkışırsa bir oyuncu, takımına en büyük zararı verecektir ve Diana Taurasi'ye karşı kaybedecektir. Çünkü Taurisi'yi birebirde gerek pozisyon icabı gerekse de maç sonunda yenmek zor bir ihtimal. Seattle Storm, Taurasi'li Phoenix'i 7 kez yenerken WNBA sezonunda bunu bir kez daha gördük. Taurasi 44 sayı da attı, 28 de ama takımını hiçbir maçta kurtaramadı. Taurasi'yi değil de takımını yenmeye çalışmak en mantıklı hareket o yüzden. 

Kronolojik sırası tam olarak tutmasa da; Geno Auriemma'nın UConn'unda kazanmayı, Phoenix kariyerinin ilk yılları ve Dinamo Moskova'da dayak yemeyi, Amerika Milli Takımı'nda da dövmeyi öğrendi. Toparlanmış bir Phoenix Mercury, Spartak Moskova ve Amerika'nın kilit oyuncusu olduğu son 5 yılda da en iyisi olduğunu haykırdı dünyaya. 2 kez WNBA, 4 kez Euroleague, 2 kez Rusya Ligi, 2 kez Olimpiyat, 1 kez de Dünya Şampiyonu olarak erişilmesi zor bir kariyere sahip. All-Star'lıkları, -Euroleague, WNBA ve NCAA'da- aldığı MVP ödülleri, amatör ve çaylak yıllarında aldığı diğer ödüller, sayı rekorları, hemen hemen içinde bulunduğu her organizasyonun en iyi 5'ine seçilmeleri ve dahası... Tüm spor dalları içinde Türk takımlarının yaptığı en iddialı transfer olduğu su götürmez. İlk maçında ilk kupasını da kazandı Fenerbahçe ile birlikte, sonrasında da başarılı oyunuyla kazanmaya ve takımını kazandırmaya devam ediyor Diana Taurasi. Zaman zaman bir bilgisayar oyunundaki hile gibi gelse de performansları, onu izlemesi gerçekten büyük bir keyif, bir o kadar da şans bizler için. Kariyeri hep zirvede geçen Taurasi, liderliğini yaptığı yeni takımı Fenerbahçe'yi de oralara uçurabilecek mi sezon sonunda, zaman gösterecek. Fakat 4 sene sonra ilk kez Euroleague'nin favorisi değilken takımı, daha 5. maçın sonunda herkese 'benim takımım kaybetmez' mesajını yolladı bile MV-Dee.''
Not:Aras'ın diğer yazılarını http://sarayinsultanlari.blogspot.com/ izleyebilirsiniz.





Kaybettik.

09 Aralık, 2010

Kötü bir ilk yarı geçirdik. Lorbek ve Vasguez, Vidmar'sız pota altımıza fazla geldi. Hem sayı buldular, hem hücum ribauntu aldılar. Savunmamızın kısa özeti, pota altını koruyamıyoruz,  ribauntları alamıyoruz. Hücumda ki halimizde kötü. Kısalarımıza çok iyi baskı yapıyorlar. Ömer ve Tomas hücumda çok kötü bir gece yaşıyorlar. Hemen hiç penetre edemediler. Ukiç'te en hafif tabirle yavaşlatıldı.  Mirsad, Oğuz, Kinsey ve Emir dışında ortalama katkısının yarısını ortaya koyan yok. Onlar da olsa olsa yarısını verdiler. Sert ve güç bir ilk yarı oldu. İlk yarıdan bakınca maçı çevirmek zor. Ama bu basketbol. Fenerbahçe Ülker asla vazgeçmeyecek karekter de bir takım. Yeni uzun rotasyonumuzla Barcelona bize çok ters bir takım olsa da, daha iyi bir ikinci yarı geçirmeyi diliyorum.

İkinci yarı:
Sonuna kadar mücadele, ama mucize çıkmadı.
Ukiç'in isyanı ile başladı ikinci yarı. Tomas, Ömer, Mirsad ve Kaya'da katıldı isyana.  Ama olmadı.
Böyle bir taraftar desteği ile bile başaramadık. Bu maçtan çıkarmamız gereken en önemli sonuç, hızlı ve uzun bir pota altı oyuncusuna ihtiyacımız var.
Son söz.
Kaybettik. Ama pozisyon, posizyon savaştık.  Oyuncularımızın maçın her saniyesine döktüğü emeği, futbol takımımızın da fark etmiş olmasını dilerim.
Bu üzüntüyü hazmedene kadar başka da bir şey yazmak istemiyorum.

Fenerbahçe Ülker- Barcelona.

Fenerbahçe Ülker- Barcelona.  Sezonun en kritik maçı. Cesur yürekli takımımızın, bu maçı da kazanarak, bu sezon başka hayati maçlara vize almasını bekliyoruz.  Bu sezon Fenerbahçeliler'in  adrenalin formülü belli. Fenerbahçe Ülker+üst düzey rekabet = yüksek doz adrenalin.

Bu maçla ilgili detaylı teknik şeyler yazmaktan sakınırım. Çok güzel yazılar var zaten. Bakınız ''Marko'nun yeri'' ve ''Papazın çayırı''. Takip ettiğim bloglardan ikisine de link var ve çoğunuzun takip ettiğine de eminim.
Bu akşam beklediğim süpriz bir performans var. Kaya Peker.
Kaya Efes Pilsen forması ile, ayakları hızlı, uzun kollu ve iyi savunma yapan uzunlara karşı harika oyunlar çıkarmıştı. Semih ve Ömer gibi, yukarıdaki yetenekleri ile Nba kadar gidebilen, çok başarılı iki uzuna karşı yaptıkları bizi çok kızdırmıştı. Agresif ve sert oyunu yüzünden en kızdığımız oyunculardan biri olmayı başarmıştı. Yeterince büyük maç tecrübesi var ve son haftalarda da süre alarak ısındı. Fiziksel olarak iyi hazırlanmış bir Kaya, bu güç maçı kolaylaştırabilir.  Bu maç, Kaya'nın Fenerbahçe trübünleri ile bütünleşmesi için kurulmuş muhteşem bir sahne olabilir. Evet Kaya, sahne hazır, şov başlasın. 
Diğerleri için,
Ukiç yine delici ve skorer olursa, 
Ömer yine usta, 
Mirsat yine kazanan/kazandıran,
Lavrinoviç nişancı,
Thomas yine tam zamanında ortaya çıkarsa,
Oğuz yine kaşla göz arasına 15 sayı sıkıştırırsa,
Greer her saniyenin hakkını verirse yine 
Emir, Emirliğini yaparsa,
Çok kolay geçer bu zor maç.
Bu gece heyecan ve coşku gecesi. Bilet bulabilen 17000 kişi, sizi kıskanmaktan çatlayacağım.

Not1:Lütfen Karabükspor maçı ile ilgili ankete katılın.
Not2:Diğer yayınlara göz atmak isterseniz ana sayfaya geçebilir yada sağ altta popüler yayınlara bakabilirisniz.
Teşekkür ederim.


Cristian Baroni

08 Aralık, 2010

  Muhtelif tarihlerde, perfromansalarından sonra Rıdvan Dilmen, Cristian Baroni için aşağıdaki yorumlarda bulunmuş. Överken pek cömert değil. İyi bir Fenerbahçeli olduğu için daha cömert olmasını bekleyebilirdik. Ancak onlarca yazısında olumsuz hemen hiç bir şey yok. Olanlarıda, aşağıda kırmızıya boyadım. Önce Rıdvan Dilmen'in yorumlarına bir bakın isterseniz. Benim kelamlarımı okumak isterseniz aşağıda.

  • Göbekte oynayan Cristian’ı açıkcası beğendim. Tabii rakip zayıf olduğu için daha kora kor, rakiple vücud vücuda mücadelelerini göremedik. Ama oyunun yönünü iyi değiştiriyor. Sağdan sola çabuk dönebiliyor. Bir önemli özelliği de de forvete yakın Alex, Deivid ve Kazım topa çıktığında öne doğru isabetli oynuyor.    (31.TEMMUZ.2009)
  • Orta sahaya transfer edilen Cristian belki çok üst düzey değil ama Emre’yi rahatlattı. (11.AĞUSTOS.2009)
  • Cristian orta yuvarlağa girdi, sanki sakın çıkma demişler. Bütün maçı orada geçirdi. (18.EYLÜL.2009) 
  • Fenerbahçe takımında Alex ve Cristian’ın mükemmel oyunları dışında diğerleri idare etti. (29.EYLÜL.2009)
  • Orta sahada Emre - Cristian ikilisi, hem savunmaya hem hücuma oyunun genelinde çok yardımcı oldular. (27.EKİM.2009)
  • Alex olmayınca, orta sahadaki Emre - Cristian ikilisi bozulunca, stoperlerden biri oynamayınca işler çıkmaza giriyor. (3.KASIM.2009)
  • Fenerbahçe defansının dördü de çok disiplinliydi. Emre ve Cristian mücadeleci, basit oynadılar. Çok risk almadılar. (6.KASIM.2009)
  • Orta sahada Cristian piyasada yok. (6.ARALIK.2009)
  • Cristian ve Selçuk çok mücadele edip, çok top kazandılar. Ama arkadan hazırlık pası yapamadılar. (13.ARALIK.2009)
  • Cristian - Emre ikilisi de savunmada ve hücumda yardımlaşmayı iyi yaptılar. (5.ŞUBAT.2010)
  • Özellikle Mehmet Topuz, Gökhan ve Gökay üçlüsünün aralıklı bindirmeleri, Cristian'ın önde baskı yapması ve iki kez üst üste yaptığı baskı sonunda da klasik Alex golüyle de öne geçti Fenerbahçe. (28.KASIM.2010)
  • Ancak 25'ten sonra, sezon başından bu yana eleştirilen Cristian'ın önderliğinde bir önde baskı başladı Fenerbahçe adına. Buca maçında asist yapan oyuncu, üst üste birkaç kez baskı yaparak rakip savunmayı hataya zorluyor ve Fenerbahçe'yi Belediye önünde öne geçiren gol geliyor. 45'e kadar da Fenerbahçe'nin 2. golü bulmak için baskısını izledik. (1.ARALIK.2010)
  • Cristian'ın dört haftalık çıkışı dün de devam etti. Üç haftada birinci yarılar iyi oynayan Brezilyalı, dün maçın tamamında iyiydi. (6.ARALIK.2010)
Rıdvan Dilmen bunları buyurmuş. 
Bende şunları ekleyebilirim. Geçen sezonun ilk yarısında, Daum tarafından tüm maçlarda 90 dakika görev aldı.  İkinci yarının başında sakatlandı. Şubat, Mart ve Nisan'da sakatlığı yüzünden oynamadı. Özellikle Şubat ayı, Avrupa'da ve ligde oynadığımız hiç bir maçı kazanamadık. Cristian'ın yerine görev alan Selçuk, ancak Nisan'da katkı vermeye başladı. Mayıs'ta iyileşen Cristian, son iki maçta görev aldı. Trabzon maçından önce oynadığımız benim şu anda hatırlayamadığım maçta, uzaktan harika bir şutla galibiyet golümüzü attı. Trabzon maçında sahadaki en iyi oyunculardan biriydi ve son dakikalarda çektiği şut üst direkten döndü. Şansı o gün mü döndü bilinmez. 
Bu sezona da fena başlamadı. Ne zamana kadar, ilk kez 6+2'ye takılana kadar. Moral olarak çöktü, antremanlar da disiplinsiz davranışlar gösterdi. Basına olumsuz açıklamalar yaptı.  Bu dönem de şunu anladık. Cristian mental olarak zayıf bir oyuncu. Rüzgar karşıdan eserse dağılıyor. Arkadan gelirse iyi bir savaşçı. Belki hocanın, belki menejarinin, belki bir büyüğünün desteği ile kendini  toparladı. İBB spor ve Karabükspor gibi son derece zorlu iki maçta 6 puan kazanılmasında önemli katkıda bulundu. Sonucu direk etkileyecek futbol oynadı.
Biraz teknik olarak bakalım nasıl bir oyuncu olduğuna. İki ayağını iyi kullanıyor. Top kontrolü yüksek, topu çabuk stop ediyor, ayağından çabuk çıkarıyor. Defansif anlamda sert ve başarılı. İsabetli uzun paslar atabiliyor. Böyle bakınca iyi bir oyuncuya benziyor.
En çok eleştirildiği nokta, daha çok geri ve yana pas yapması ve sorumluluk almaması. Bence bu eleştiriler, hiç değilse şiddetine bakınca haksızlık. Topu ayağınıza alırsınız ve pas seçeneklerinize bakarsınız. Söz konusu Fenerbahçe ise şunu görürsünüz. Sizinle göz teması kurmayan, boş alana kaçmayan, top almak için çaba sarfetmeyen ön alan oyuncuları. Pas atmak elbette yetenek, ama almakta emek işi. Hem geçen sezon, hem bu sezon Fenerbahçe'nin ön alan oyuncuları bu konuda istikrarlı ve becerekli değil. Bu sezon takıma katılan Niang, bu yönde oyunumuzu geliştiricek bir yeteneğe, güce sahip. Ve geldiği ilk haftalarda takım arkadaşları bu konforu kullandı. Ancak Galatasaray maçında geçirdiği sakatlıktan sonra oynadağı maçlarda, sezon başı performansını aratıyor. Ne yazıkki Dia, Stoch ve Alex'te, bu ağır işte, özellikle rakibin sertleştiği anlarda pek iyi değiller. Ön alan oyuncularının bu isteksizliğide, top çıkarmada sorumluluk alan, oyuncularımızın işlerini zorlaştırıyor. Neyse bu ayrı yazı konusu. 
Üstte yazdıklarımdan anlaşılacağı gibi, Cristian'ı teknik olarak beğeniyorum. Son haftalardaki performansını geçen sene de izlediğimi hatırlıyorum. Ama şu duygasal saçmalıklarını savunmak yada anlamak zor.  Taraftara yada, hocaya,yada bilmem neye küserek çok kötü maçlar oynadı. Bazı 90 dakikaları bitsede gitsek diye oynadı. İşte burası zor. Bu kadar seviyoruz bu takımı, efendinin paşa keyfine göre üzülüp sevineceğiz. Burası olmaz. Aykut hoca bu işi halletmeli. Bu genç, yetenekli ama deneyimsiz ve istikrarsız oyuncuyu, kalıcı bir şekilde kazanmalı. Fenerbahçe forması giyen tüm oyuncular, profesyonelliklerini hatırlamalı. Lise arkadaşlarıyla halı sahada oynamıyorlar. Sahadaki her dakikanın kıymetini bilmek zorundalar.
Son söz.
Bir sezon anlardan oluşur. Pozisyon, pozisyon. Pas, pas. Omuz,omuz.

Not1:Lütfen İBB Spor maçı ile ilgili ankete katılın.
Not2:Diğer yayınlara göz atmak isterseniz ana sayfaya geçebilir yada sağ altta popüler yayınlara bakabilirisniz.
Teşekkür ederim.

Emre izin vermedi

05 Aralık, 2010

Maçla ilgili güzel bir değerlendirmeyi hemen yapmak kolay değil.  Çok başarılı bir ilk yarı oynadık, Karabük'ün oyun başındaki ataklarına, yüksek tempo ve güzel futbolla karşılık verdik. Alex'le bulduğumuz gol çok güzeldi. Stoch'un soldan gelip, kaleye indiği ve şut attığı pozisyon da çok güzeldi. Emre ve Cristian ortada, Caner ve Stoch solda, Gökhan ve Mehmet sağda etkili oldular. Top oyuncularımızın ayağında hızla ve isabetle dolaşarak rakip kaleye gitti. Oyunumuzu bu seviyeye çıkarırsak, Alex çok bitirici oluyor. Hem gol noktasında, hem bir önceki istasyonda istekli ve başarılıydı. Zaman zaman güçsüz kalan Niang sağ kanatta ikili mücadelede başarılı olunca, boşalttığı yere ustaca giren Alex her zaman yaptığını yaptı. Golünü attı.
İkinci yarı ve ilk 15 dakikalık şok, bütün Fenerbahçelileri kaygılandırmıştır. Ama bu sefer takım, saha içinden bir lider çıkardı. Emre topları aldı ve arkadaşlarını zorla oyuna kattı. Harika paslar attı, topu çok iyi sakladı, ileride hareketli birini bulamazsa, kendi taşıdı. Selçuk, Caner, Cristian ve Mehmet, Emre'nin mücadelesine tam destek verdiler. Bu dakikalarda ne yazık, hem Alex, hem Niang tamamen durdu. İkisi de çok deneyimli ve çok klas, oyunun böyle anlarında etkisiz kalmaları, verdikleri katkılar yüzünden gözden  kaçmamalı. Devre arasında takım bu soruna bir çözüm geliştirmeli. Niang, savunmanın içinde sert markaja rağmen top arıyor ve takımın ileri çıkabilmesi için zaman yaratmaya çalışıyor. Alex aynı sorumluluğu kaleden biraz daha uzakta yapmaya çalışıyor. Ne yazık ki kadromuzda, özellikle Niang'ın görevini yüklenebilicek başka bir oyuncu yok. Semih gol için istikrarlı ancak topu ilerde tutmak için istikrarsız bir yedek. Niang'ın sakat veya formsuz olması oyun içinde büyük eksiklik yaratıyor.  Yazık ki bu sorunun kısa vade de takım içinden çözülemeyeceğini düşünüyorum. Umarım ara transferde hem Alex'i hem Niang'ı yedekleyebilicek genç bir oyuncu arayışına girerler.
Son söz Emenike için. Lugano ve Yobo gibi üst düzey iki savunma oyuncusuna karşı çok başarılıydı. Bence üst düzey bir futbol kariyeri olucak.

Not:Lütfen ankete katılın.
Not2:Diğer yayınlara göz atmak isterseniz ana sayfaya geçebilir yada sağ altta popüler yayınlara bakabilirisniz.
Teşekkür ederim. 

Karabük'te kritik performans

Emre Belezoğlu
Kariyerinin en iyi sezonunu yaşıyor. Bu sezon sahada bulunduğu her maç çok iyiydi. Oyun için her türlü insayitifi alıyor. Defansta çok sert ve güçlü, ofansta çok klas. Sahanın her yerini görüyor. Pasla veya driplingle orta alanı çok hızlı geçiyor. Şut ve plaselerle goller buluyor.
Ancak riskler var.  Fenerbahçe takımında sezon boyunca ofansif olarak istikrarlı iki oyuncu var. Niang ve Gökhan Gönül.  Ne yazık ki diğer oyuncularımız, ofansif anlamda Gökhan ve Emre'yi istikrarlı bir şekilde desteklemiyorlar. Zaten, ofansta diğer oyuncularımız da iyi oynarsa, rahat galibiyetler alıyoruz.
Oynamazlarsa, Emre ve Gökhan kritik top kayıpları yapıyorlar. Kontrataklarla karşılaşıyoruz. Oyun kendi alanımıza yıkılıyor. Ve puan kaybediyoruz.
Bütün bu gerekçelerle bu gün Emre'nin yanında Gökay'ı görmek isterim. Gökay oyunu alıp götürücek seviyeye gelmedi daha, ama oyun anlayışı, sakinliği ve sürekliliği ile Emre'nin performansını yükselticektir. Mental olarak takımdaki en istikrarlı oyuncuların başına rahatlıkla yazılabilir. Daha bir kaç maç oynadı, bu kanıya nasıl vardın diye düşünebilirisiniz. Şurdan vardım. Oynadığı maçların her dakikasında aynı seviyede oynadı. Kim sıkışırsa ona yaklaştı. Prese rağmen topu korudu. Müsait birine verdi ve geri aldı. Sisteme akışkanlık sağladı.
Gökay'ın oynamadığı, Alex'in kaybolduğu, Stoch'un sertlikten bezdiği, Cristian'ın içine kapandığı dakikalar yaşayabiliriz akşam.  Sezon boyunca yaşadık bunu. O zaman senaryo aleyhimize dönüyor. Niang ileride eziliryor, Gökhan ve Emre sinirleniyor. Göz göre göre puanlar gidiyor. Umarım bu akşan bunu yaşamayız.
Son söz.
Alex, Semih, Stoch, Dia  zaman zaman çok iyi oynuyorlar.  Ancak sezon onların kaybolduğu maçlarda, yada anlarda kaybettiğimiz puanlarla dolu. Büyük takım sadece büyük teknik becerilerle yetinemiyor. Büyük takıma her maç saldıran ve savaşan, istikrarlı yıldızlar lazım.
Bu akşam ve gelecek tüm maçlarda, her topun ve her pozisyonun hakkını veren bir takım seyretmenizi diliyorum.

1933. kez Mourinho

04 Aralık, 2010

 Google'a Mourinho yazdım, ve aramayı sadece son bir hafta ve Türkçe bloglarla sınırlandırdım.
Evet son bir hafta için de, sadece Türkçe bloglarda, içinde Mourinho geçen,  1932 kayıt var. Sevgili okur kesinlikle haklısın, ben yazmazsam bir eksiklik duyulmaz.  Ancak 1933. kayıt olma fikri hoşuma gitti.
Ne kadar kupası var, kaç maç kazanmış pas geçiyorum. Merak eden Wikipedia'ya bakabilir.
Bir kere basın açıklamaları çok renkli. Kayda geçen, özlü söz mertebesine ulaşmış ve ulaşabilicek çok söz var. Birkaçına bu yazıda yer vericem. Ama hepsi ve daha fazlası Google'de ''Morinho sözleri'' yazan bir arama ile bulunabilir. Ve keyifle okunur.  Öneriyorum.
İşte benim seçtiğim basın açıklamaları.
Eski ve başarılı bir futbolcu olmadığı için kendini eleştirenlere verdiği iki cevap;
  •   bologna teknik direktörü mihajloviç, mourinho için "mourinho ile futbol konuşmam. futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememek lazım" dedi.  mourinho çok kısa bir süre sonra mihajloviç'e kendi stilinde cevap verdi; "jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?"    aynı mesajı verdiği için aşağıdakine de beraber bakalım
  • Frank Rijkaard’a dair: “Benim futbol hayatımda koca bir sıfır var. Ancak onun futbol hayatı mükkemmeldi, başarılarla doluydu. Benim teknik direktörlük kariyerimde kupalar varken, bu kez Rijkaard’ın elinde koca bir sıfır var.'' 
Ve bazı diğerleri;
  • İnanca dair: “Normal şartlar altında Porto şampiyon olacaktır; anormal şartlar altında, Porto yine şampiyon olacaktır.”
  • Manchester United’a dair: “Stres mi? Kuş gribi bende daha çok stres yaratıyor. Ciddiyim, kuş gribinden bile Manchester’dan fazla korkuyorum.”
  • “Eğer işimin kolay olmasını isteseydim, Porto’da kalırdım. Güzel mavi koltuk, UEFA Şampiyonlar Ligi kupası, Tanrı ve Tanrı’dan sonra ben...”
  • Zlatan-Eto takası hakkında'' Sadece aptal bir antrenör İbrahimoviç'i kaybettiği için üzgün olmadığını söyleyebilir ancak onun yerine gelen oyuncuyu beğenmemek de yalnızca aptal birinin söyleyebileceği bir şey" dedi. Elbette Eto'o da çok büyük golcü ama Ibrahimoviç'le asla karşılaştırılamaz bile. Ibrahimoviç'in üstüne sistem kurabilirsin ama Eto'o yu kurulu sisteme yerleştirebilirsin ancak.
Zlatan, Eto takası ile ilgili yaptığı bu açıklamadan sonra , Eto'yu sağ açık olarak oynamaya, Diego Miloto ve Sneijder üzerine kurulan takımda yardımcı role ikna etti.  Kaldı ki Eto, idare edilmesi güç bir oyuncu olduğunu İspanya'da kanıtlamıştı. 
Ve son açılaması. Şampiyonlar ligin de, kart sorunu olan oyuncularına, kart görün talimatı verdiği için, ceza aldı.
  •  "Mourinho'ya özel kurallar ve diğer teknik direktörlere özel kurallar var. Ben teknik alanın çizgilerini geçemiyorum ama başka teknik adamlar geçiyor. Ben dördüncü hakemle konuşamıyorum ama diğerleri bunu yapabiliyor. Babannem çok uzun zaman önce öldü ama söylediği bir söz hala aklımda. Bana 'seni kıskanırlarsa işlerin yolunda olduğunu anla' demişti. Ben de bunun için diyorum ki bu karar benim için bir madalyadır!"
Mourinho sözleri buraya kadar. Yazı da pek çok istatiksel parametreden sakındım. Ancak  üç satırlık özetim var.
  • Portekiz'de, İngiltere'de ve İtalya'da şampiyon oldu.
  • İnter ve Porto ile Şampiyonlar ligi şampiyonu oldu.
  • ve 2003 Şubat'ından beri, Porto ile 2 sezon, Chelsa ile 4 sezon, İnter ile 2 sezon, kendi sahasında yenilmedi. Real Madrid ile yenilmemeye devam ediyor.
Tam 8 sezondur kendi sahasında yenilmeyen bir teknik adam var karşımızda.  
Tabi zaman akıyor ve hafta sonu kariyerinin en ağır mağlubiyetini aldı. Herkes memnun, bu kibirli adamın sempatik Barcelona'ya kaybetmesine. Ben de sevindim. 
Farklı bir gerekçe ile. 
Bu adamın daha çok büyümesi için kaybetmeye ihtiyacı var. Bu kadar olağanüstü kariyer her egoyu bozar.  Jose biraz patinaj atmalı.  Ne kadar bilge olursa olsun, yakın çevresine karşı ne kadar alçak gönüllü olursa olsun, bu kariyer egoyu bozar. Bozamayacağını düşünelim, en hafif yan etki, büyük bir yalnızlık olur.
Bazılarınız Candan Erçetin'in şarkılarından birisini hatırlamıştır. 
''alışmadan yalnızlığa
kaybetmeyi öğren vakit varken,
geç kalmadan kaybetmeli
zaferlere ödül yalnızlıktır, yalnızlık''

Mourinho hakkında herkesin aklına herşey geldi. Benim bunu düşünmemin nedeni sizce ne olabilir.
  • Kayıplarından ders alan bir bilgemiyim.
  • Her şeyi batırmış bir kaybedenmiyim.

Ne olmadığımı biliyorum. Sürekli kazanmış bir ukala değilim.

Yukarıdaki iki şıka gelirsek, birbirlerinden çok uzakta oturmuyorlar zaten.

1933. Son.


     
     
     

    İzleyiciler