Emre Belezoğlu

19 Ekim, 2010

Geçen sezonun başından beri son derece istikrarlı bir şekilde iyi oynuyor. Uzun bir zamandır hakem ve rakiple de uğraşmıyor. Kazanma arzusu ile takımı ateşliyor ve sahada bulunduğu sürece asla pes etmiyor. Bu yazdıklarımın tamamını geçen sezonun başından beri her hafta yazabiliriz. Ama son dört haftalık performansı için bunlarda yetmez.  Özellikle Azerbaycan ve Konya maçlarında sahaya zarif bir klas ve eşsiz bir gösteri koydu. Büyük bir oyuncu gibi oynadı. Sahanın her yerini gördü, topu boş ve en iyi alanlara çok hızlı bir şekilde aktardı. Sahaya mücadale, güç, çabukluk ve dayanıklılıktan başka en üst seviyede teknik beceri koydu. Böyle bir Emre izlemek harikaydı. Takımımızın oyunu geliştikçe, Emre'nin futbolu daha görkemli bir hale gelicek.  Birbirinden güzel golleri, oyunun her saniyesinde oyuna ekleyeceği zarif katkıları artıcak. Hadi Emre, lütfen devam et. Fenerbahçe tarihinde, tadı damakta kalıcak yeni bir dönemin, başrol oyuncularından birisi olabilicek yetenek ve tecrübeye sahipsin. Takımı böyle unutulmaz bir seviyeye taşımana yardımcı olabilicek genç ve tecrübeli harika oyuncular var. Kaçırmayın bu fırsatı.

Mehmet Topuz

18 Ekim, 2010

Fenerbahçe'ye katıldığından beri maliyeti ve Kayserispor'daki performansının yükselttiği beklentiler yüzünden Mehmet'i hep eleştirdik.  Mehmet uzun uzun değerlendirmeyi hak eden bir performans sergiledi Konya maçında. Hak ettiği övgüleri alıcaktır kamuoyundan. Bu yüzden ben Konya maçında ki Mehmet' e  değil, son iki sezonda ki Mehmet'e baktığım da gördüğüm önemli bir şeyin altını çizmek isterim.  Mehmet, Volkan, Gökhan ve Lugano ile beraber Fenerbahçe'nin en istikrarlı oyuncusu. Takım içindeki  kirli işleri -adam kovalama, pres yapma, defansa destek verme- son derece profosyonelce, alçakgönüllü bir sorumluluk bilinci içinde yapıyor. Takımın içinde bu tarz rolleri benimseyenler genellikle kısa vadede göze batmazlar. Mehmet'de genellikle gözümüze batmadı. Ama zaman ve Fenerbahçe'nin karşılaştığı güçlüklere Mahmet'in verdiği reaksiyon, en azından benim körlüğümü giderdi. Darısı futbol kamuoyumuzun başına.

Eğer

13 Ekim, 2010

Çok iyi başladığımız bir oyunda bulduğumuz fırsatları değerlendiremedik. Bir kaç olağan hata yaptık ve gol yedik. Golden sonra bir kaç dakika daha oyuna asıldık. Ve ikinci yarı oyuna nasıl bir beklenti ve baskı ile girdi isek, elimiz ayağımıza dolaştı. İlk yarı topu ayağında tutan, ön alana taşıyan, gol pozisyonları üreten oyuncularımız hata üstüne hata yaptılar. Bu çok önemli bir sorun. Ülkemizdeki en önemli oyuncuların, sahada işler kötü gidince, performanslarını koruyamamaları, hatta düşürmeleri çok önemli sorun. Oyuncularımızın teknik sınırları nasıl oyunumuzun teknik sınırını oluşturuyorsa, mental sorunlarıda takımımızı sınırlandıryor.  Daha uzun uzun ne yazmalı ki. Hamit, Emre, Servet, Gökhan, Selçuk gibi harika oyuncularımız var. Ancak teknik ve taktik olarak bir bütün olduğumuz dakikalarda şansızdık. Daha sonra ise sahada parça parça olduk. Ve kaybettik. Şimdi artık işler kötü gidiyor. Geri dönüş her zaman zordur. Ama ben  genç Türk futbolcularına güveniyorum. Türk futbol kamuoyuna ise genellikle güvenemiyorum.

Son söz. Rudyard Kipling'ten:

Eğer
Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

Yeryüzü ve üstündekiler senindir

Ve dahası

sen bir İNSAN olursun oğlum...

Rudyard Kipling

12 Ekim, 2010

Saat 8:30. Ntvspor sabah yayınında gelen abuk telefonlar ve sorular. Sonunda Mert Aydın contayı yaktı. Bütün nezaketine rağmen birisine ''ya bi ...  gidin'' dememek için direniyor. Adamın psikolojisi bozuldu. Yani ben izlerken böyle hissediyorum.

Sizden daha iyi olanlara vurmanın dayanılmaz hafifliği

11 Ekim, 2010

Oğuz Çetin yıllarca Fenerbahçe ve Milli Takım için oynadı. Fenerbahçe'de kısa ve başarısız bir teknik adamlık deneyiminden sonra, türk futbolunun yetiştirdiği pek çok önemli futbolcu ile beraber Fatih Terim'in ekibinde yer alarak milli takım için çalıştı. Ekip kurulduktan kısa bir süre sonra, diğer eski futbolcuların önüne çıkarak Fatih Terim'in tek yardımcısı gibi çalışmaya başladı. Peki, ona bu ayrıcalığı kim verdi. Türk futbolunun en önemli teknik adamı Fatih Terim verdi. İkili dünya kupasına katılma şansını kaybedene kadar beraber çalıştılar. Daha sonra Türk futbolunun başına dünyada en çok saygı gören teknik adamlardan biri geldi. Ve Oğuz Çetin'le beraber çalışmak istediğini ifade etti. Geçen kısa zamanda Oğuz Çetin'in ülke içindeki deneyimine sıklıkla başvurdu yada değerli basınımız öyle hissetti. Hatta milli takımımızı Oğuz Çetin'in yönettiğini ve dünyanın en önemli teknik adamlarından birisi olan Hiddink'in Oğuz Çetin'in güdümüne girdiğini yazdılar, ulu orta söylediler, okuyucularda inandı. Yani siz dünyadaki en önemli beş teknik adamdan birisiniz, ama yardımcınız sizi güdüyor. Aslında daha fazla bir şey yazmaya gerçekten gerek yok. Çünkü bütün bunlar saçmalık, delilik, geri zekalılık. Bunları da ancak deliler kurgular, deliler inanırlar. Hala bunlara inanmakta ısrar edicek kadar çılgınsanız, size sorum şu: Sizce Oğuz Çetin Sabri'yi solbek oynatırmıydı?  Gerçekten bunlara inanıyorsanız şunuda bilinki, sizin kadar gürültü çıkaramazsak ta inanmayan ve sizin gibi düşünmeyen bizler de varız.  Yarattığınız saçma sapan gündemlerden sıkıldık. Bıktık. Yorulduk. Üzerinde çalışmadan, uzmanlaşmadan, düşünmeden taşınmadan, yaptığınız saygısız tenkitlerle bıktırdınız. Kendinize bazı cevaplar borçlusunuz. Mesela :
Oğuz Çetin'in türk futboluna zarar verdiğini neye dayanarak düşünüyorsunuz?
Kendisi ile çalışan önemli futbol adamları ona güveniyorken siz neye dayanarak güvenmiyorsunuz?
Futbol bilgisinin yeterli olmadığını neye dayanarak söylüyorsunuz?
Zaten milli takımın başına kim gelirse gelsin grupta ikinci olur derken, 6 ay önce 3. olduğumuz için dünya kupasına gidemediğimizi neden gözardı ediyorsunuz?
Kadro ile, yapılanlarla aynı görüşte olmayabilirsinizde, sizin söylediklerinizin ve görüşlerinizin mili takımımızı grup birincisi yapacağını hangi deneyiminize, birikiminize dayanarak söylüyorsunuz?
Neden sistem ve fikir tartışacağınıza, gündeminiz hep kişilerle dolu?
Peki benden bu kadar. Diğer sorularınızı siz üretin.

Hiç istemiyorum ama yine Alex yazısı oldu.

08 Ekim, 2010

Aykut Kocaman dün basına yaptığı açıklamalarda, Dia ve Stoch'un defansif katkılarının yetersiz olduğunu söyledi. Bu tenha ve iddiasız blogta yazılmış bazı yazıların içinde aynı ifadeyi bende kullandım. Ama bence Aykut Kocaman açıklamasını genişletmeli ve takımda defansif ödevlerini yapmayan diğer oyunculardan da bahsetmeliydi. Ya da mümkünse bu konuyu basınla konuşmamalı ve futbolcularla yaptığı antremanlarda halletmeliydi. Bu konuda bir soru sorulursa da cevabı, takıma genişleterek vermeli idi. Açıklık ve dürüstlüğe karşı sansür istemek hiç hoş gözükmeyebilir. Ama ne yazık ki bu konuda takımımızda büyük bir hassasiyet var. Çünkü takımımızın kaptanı, takımımızın oyununa, gole yakın anlar hariç hiç katkı yapmıyor. Defansif manada Stoch ve Dia'nın yarısı kadar katkı yapmaz iken, oyunun olgunlaşması gereken anlarda da hemen hiç top almıyor ve alırsada çok tenkit edilen Cristian gibi yana ve geriye oynuyor. Ön alanda ise aldığı topların %70 ini kaybediyor. Ancak eşsiz klası ile rakip takımın savunma direncenin düştüğü anlarda sonucu değiştiricek hareketleri yapıyor. Yani ya gol atıyor, ya attırıyor. Yani meşhur deyim. İki ucu ........ değnek.
Alex kahramanımız. Biz taraftarız, yıllardır attığı gollerle sevindik. Ama bu takıma dışarıdan gelen ve yeni katılanlar için durum şu: Takımda bir adam var. Hemen hiç koşmuyor. Hemen hiç risk ve insayatif almıyor.Topla çok az buluşuyor ve buluştuğu zamanda çok rahat bir gol pozisyonuna ulaşmayacaksa geriye veya yana oynuyor. Takım için hayati önem taşıyan maçlarda, (Young Boys, Paok) çok kötü oynadı. Sadece kolay ve rakipin çözüldüğü maçlarda, yada maçların böyle anlarında ortaya çıkıyor. Hoca onu oynatmadığı zaman büyük baskı görüyor. Vatandaşları kardroya alınmayınca hoca ya baskı yapmaya çalışıyor. Adam dokunulmaz. Ancak biz defansa yardıma gitmiyoruz diye basın önünde eleştiriliyoruz. Peki biz kimiz. Kendi ulusal takımlarında direk oynayan, geldikleri liglerde süper performanslar göstermiş çok genç ve yetenekli oyuncularız.
Kafanızda yıllara dayanan formatları atın. Stoch ve Dia kendilerine haksızlık edildiğini düşünüyorlardır yada düşünebilirler. Ve ne yazıkki haklılar. Oyunculara geçmişte yaptıkları hizmetler için sevgi ve saygı gösterebiliriz. Ama takım içinde ki roller form ve yeteneğe göre dağıtılmalı. Yoksa adalet duygusu kalmaz. Adelet duygusu kalmaz ise liderlik kalmaz. Aykut Kocaman çok ağır bir sınav veriyor. Oyuncularının vizyonu ve profesyonel terbiyesi umarım ona yardımcı olur. Ayrıca şansa da ihtiyacı var.
Son söz:Fenerbahçe üst düzey futbol oynayabilicek ekonomik ve geleneksel kaynaklara sahip. Ancak camianın, oyuncuların ve takımın mental limitlerini aşmakta güçlük çekiyor.

Takımımızın oyununda ki gelişim noktaları 1

07 Ekim, 2010

Takımımızın oyununda ki gelişim noktaları hakkında görüşlerimi bir kaç yazıya bölerek bu tenha blogta yayınlamaya çalışacağım.
Takımımızın oyununda ki ofansif eksiklikler.
Hepimiz ve tüm kamuoyu Fenerbahçe savunmasının ve orta alanının topu ön alana etkili bir şekilde aktarma yönünde başarısız olduğunu konuştuk. Zaman için Lugano, Edu, Gökhan, Bilica, Santos, Josico, Selçuk, Maldonodo ve Cristian gibi oyuncuları bu konuda tenkit ettik. Bu oyuncuların pek çoğu gerçekten baskı altında top kullanma konusunda çok usta oyuncular değil.  Ancak bence ön alanımızda, arka alandaki bu oyuncularımızın işlerini olduğundan çok daha zor hale getiren önemli eksiklikler vardı. Ön alanda ki, Guiza, Kezman, Alex gibi oyucularımız, topun ön alanda kalması veya oraya aktarılması için elzem olan fonksiyonları hiç bir zaman yerine getirmediler. Guiza, Kezman Alex, arkalarından yapılan yakın markajda, rakip oyuncuyu arkalarında tutup topu kontrol ederek ön alanda pas yapma ve oyun  kurma konusunda sezonlar boyunca çok başarısız maçlar oynadılar. Bu konuda bu oyunculardan farklı üzellikleri olan Semih formda olduğu dönemlerde bütün takımı görece olarak oldukça rahatlatabilmişti. Geçen sezonun ilk yarısında, bazı disiplinsizliklere karışana kadar, santrfor oynayan Kazım, özellikle Galatasaray maçında rakip stoperlerin baskısına karşın topu ileride tutmayı başarınca takımımız çok rahatlamıştı. Topu ileriye başarılı aktarmak ne kadar önemli bir teknik yetenekse, markajda olmasına rağmen top alabileceği bir pozisyon almak,  rakibi arkasında tutarak topu kontrel etmek ve başarılı bir şekilde kullanmakta, o kadar önemli bir teknik yetenek. Bu konuda başarılı olmak için sürekli hareket halinde olmak , ve topla buluştuğunuzda, baskı gördüğünüzde güçlü ve topu saklayacak teknik yetenekte olmak lazım. Fenerbahçe forvetinde yer alan ikililerin, ikisi birden hiçbir zaman bu fonksiyonu yerine getiremedi. Kaptanımız Alex markajdan kurtulup topla daha fazla buluşmak için, özellikle son sezonlarda fazla istekli olmadı. Bütün enerjisini gol noktalarına sakladı ve bu konuda olağanüstü bir performans sergiledi. Ancak oyunun ön alanda oynanması için yapması gerekenleri hiç bir zaman yapamadı. Guiza, Kezman önüne atılan toplarda başarılı ancak markaj altında top almada başarısız futbolculardı. Ve top gerektiğinden çok daha fazla ön alandan uzakta kaldı. Dolayısıyla hep golden uzak kaldık. Ve hep defansta ve orta alanda çok pres yedik. Yıllar içinde hocalarımız değişik varyasyonlar ve çözümler üretti. Gökhan-Devid uyumu Fenerbahçe'nin topu ön alana taşıma konusunda bulduğu başarılı çözümleden biriydi. Diğeri Tuncay-Ümit ortaklığıydı. Bulduğumuz diğer çözüm, Luciano, Nobre ve Marko ile bulduğumuz duran top golleriydi. Nobre faul alır, Alex kullanır ve gol atılır. Bu çözümler bu önemli dezavantaj giderildiğinde nasıl bir fark yaratırdı sizce.
Ön alandaki bazı diğer önemli işlevler ve bu eksikliklerin takıma malliyeti hakkında yine yazacağım. Görüşleriniz olursa lütfen paylaşın.

Bolivya Devlet Başkanı Morales halı saha maçında rakip oyuncuya diz attı

06 Ekim, 2010

''Bolivya’nın La Paz kentinde bir futbol sahasının açılışı dolayısıyla, Devlet Başkanı EvoMorales’in takımı ile siyasi rakibi La Paz Belediye Başkanı Luis Revilla’nın kaptanlığını yaptığı takımarasında düzenlenen dostluk maçı olaylı geçti. Maçta Daniel Gustavo Cartagena adlı rakip oyuncunun faulüne maruz kalan Morales, sinirlenerek Cartagena’ya diziyle vurdu.''
Haberi basından izlemiş olmanız çok muhtemel. Bu kadar acayip bir şeye yazacak değişik bir şeyim yok.
İki satır bile çok ama içimde kalmasın.
- Yok artık.
- Beterin beteri var.




Biz taraftarız.

05 Ekim, 2010

 Mehmet Demirkol'dan öz eleştiri.

''Taraftar olayları yöneticilerin önünde değerlendiriyor, hatta bizimde önümüzde değerlendiriyor. Mesala ben Aykut Kocaman'ı işler kötü giderken eleştiriyorum, Fenerbahçe taraftarı inanılmaz bir şekilde sahip çıkıyor.''

Merak ettim, hocamıza destek vermemiz neden inanılmaz. Biz taraftarız.

Bülent Uygun+Eskişehir=:(

Ligimizin en önemli rengi Eskişehirspor'u ne hale getirdiler. Eğer Bülent Uygun'un istifası ile Eskişehir arasında bir bağlantı var ise, bu olay tek başına bu sezonun en çirkin en karanlık tablosudur.  Geçen sezonun en tutkulu futbolunu oynayan, taraftarı ve bandosu ile sezona damga vuran klüplerimizden birisi, umarım ve asla bu olayın içinde değildir. Bülent Uygun, Lorant'tan aldığı Sivas sporu, tutku veren heyecan uyandıran bir takım haline getirirek, Türk sporunda önemli bir kredi kazanmıştı. Geçen sezon işler kötü gitti ve şık bir biçimde Sivas spordan ayrıldı. Sonra Gaziantep ile transfer komedisi ve şimdi de Buca'yı yüz üstü bırakması. Bir hoca takımından ayrılabilir, burada sorun yok. Ama Bülent Uygun ile Eskişehir arasında basın tarafından kurulan bağlantı doğru ise, Bülent Uygun beraber yola çıkılamayacak bir adamdır.  Ve Eskişehir bu kirli hesabın içine girmişse, bu Türkiye ligine en çok değer katan takımlardan birine yakışmaz.

Bu olumsuz yazı uzamamalı ve iyimser bir dilekle bitmeli. Dileğim aslında Bülent Uygun ile Eskişehir arasında kurulan ilişkinin basının iş güzarlığı olması ve benim çabuk gaza gelen amatör sıradan bir blogçu durumuna düşmemdir.
Aslında bu örnekten yola çıkarak Türk futbolunun neden potansiyeline ulaşamadığı ile ilgili kısa bir cümlem olacak .
:Bu ilkesiz senaryoya bir çoğumuz hemen inandık.

Gözümüzden kaçan güzel haber.

 23 Eylül’de Çek Cumhuriyeti’nde başlayan Dünya Şampiyonası ABD’nin şampiyonluğu ile sona ererken, Şampiyonanın En Değerli oyuncusu Fenerbahçe’nin yeni transferi Çek Cumhuriyeti Milli Takımı Kaptanı Hana Horakova seçildi.   Fenerbahçe'nin A.B.D'li yıldızı Diane Taurasi, Hana Horakova ile beraber turnavanın en iyi beşine seçildiler.  




.

Tita şov Antalya'da

04 Ekim, 2010

Tita şov sürüyor. Bu ufak tefek genç adam, gözden uzak ve gönülden uzak futbol resitalini sürdürüyor. Bakalım hangi kıymetli basın kuruluşumuz kendisini bu haftanın karmasına alıcak.  Ve fotoğrafta dikkatinizi ne çekti

Morinho dersi.

Real Madrid Deportivo'yu 6-1 yenerken keyif te verdi, ders te verdi. Herhangi bir futbol adamı, herhangi bir profesyonel futbolcu, herhangi bir futbol takımı, Morinho'nun takımlarından büyük dersler çıkarabilir. Bu adamın antreman tekniklerini yada liderlik ilkelerini bilemeyebilirsiniz. Veya bir teknik adam olarak bunları uygulayamabilirsiniz. Ama Morinho takımlarından hiç bir şey öğrenmemek zorunda değilsiniz.
Morinho, Porto, Chelsa, İnter ve Real Madrid ile yaklaşık 7 sezondur kendi sahasında yenilmiyor. Geçen sezon İnter ile Milan'a karşı 34. dakika 9 kişi oynadığı maçta yine yenilmemişti.  Her sezona yaklaşık 17 maç gelse, - kupa ve Avrupa'da yaptıkları maçlar ile çok daha yüksektir- 109 maç kaybetmemek gibi akıl dışı bir sonuç ortaya çıkar.
Ben amatörce futbol oynamış biriyim. Bir futbolsever olmamın dışında öyel önemli futbol tecrübem yok. Ama Morinho'nun takımlarında başarıyı getiren basit kritik noktayı görüyorum.
Ronaldo, Di Maria, Mesut, Higuan gibi, kariyeri ve sportif yeteneği ne olursa olsun, her futbolcu topu kaybedince, kaybettiği andan itibaren takım savunmasına yüksek bir disiplin ve tempo ile yardım ediyor. Hatta mücadelelerini yardım olarak değerlendirmek haksızlık, çatır çatır defans yapıyorlar. Hepsi bu. Bütün alemetifarika budur.
Yöneticilerimiz, takımımıza Di Maria,Mesut, Ronaldo, Messi, İniesta'yı transfer edemeyebilir. Bu oyuncular için aynı paraları vermeyi kabul etse de bu oyuncular gelmeyebilir. Ama nasıl olurda yılda en az bir milyon Euro kazanan oyuncular takım savunmasına destek vermez. Takımlarımız da ki teknik adamlar buna nasıl izin verir. Buna karşı reaksiyon veren teknik adamlar, muhtelif argümanlarla nasıl baskı altına alınır. Pek okuyan yok ama olursa aklına gelebilir diye yazıyorum, bu yazıda hedef alınan Alex değil. Bu yazıda hedef  2. sınıf bir klüp olmayı peşin kabul eden küçük hedefliliktir. Alex'e gelince böyle bir tempo ve mücadele ile asla 90 dakika oynamamalıdır. Kanatta adamını takip etmeyen Dia, Stoch, Kazım bunları yapmadıkları sürece asla oynamamalıdır.  İleriye harika bir hızla koşabilen oyuncu geriye niye koşamıyor. Yorumcularımız şöyle diyor. ''Pek defansına yardım edemiyor''. Öyle değil, aslı böyledir.''Defansif görevlerini sorumsuzca yapmıyor.''
Standartları nereye koyarsanız, oraya gidersiniz. Tanjeviç olup Mehmet Okur'la mücadele ederek, çoluk çoçukla harika bir takım kurabilirisiniz. Dünya ikincisi olamayabilirdiniz ama, kimse takımınıza mücadele etmedi, basketbol oynamadı diyemez.
Takımınıza Ronaldo, Messi gelmez ama Dia, Stoch, Özer, Kazım sorumluluk içinde oynayarak gelişim sağlarlar. Büyük takım içinde büyük oyuncular olurlar.

Maç öncesi öngörüler. Ve maçta neler oldu

02 Ekim, 2010


Maçtan önce bazı oyuncuların ve Aykut Kocaman'ın, maç içerisinde neler yapabileceğine dair öngörüler yapmaya çalıştım. Maç oynandı ve yazı üstünde beklediklerim ile olanları karşılaştırmaya çalışacağım. Maç sonu yazdıklarım sarı renkle taranmıştır.
 Basından takip ettiklerimiz doğru ise, bu gün Bilica, Santos, Cristian ve Stoch takımda yer almayacaklar. Stoch hafif bir sakatlık yaşadığı için, Bilica ve Santos geçen haftaki performansları için, Cristian ise kadroya alınmamasına karşılık takındığı disiplinsiz tavırlar yüzünden. Yani 5 yabancılı bir Fenerbahçe izleyeceğiz. Lugano,Yobo, Dia, Alex ve Niang. Bu kısa özetten sonra bir maç önü yazısı yazmak istiyorum. Takımdan seçtiğim bazı oyunculardan bu gün ne beklediğimi yazacağım. Ve tabiki akşam neler yaptıklarını göreceğiz.
Başlıyorum.
Aykut Kocaman: Bütün hafta Samandıra'dan gelen istihbaratların tersine sahada Cristian veya Santos'u takımda göreceğimi düşünüyorum. Aykut hoca oyunculardan daha profesyonel ve oyuncuların hafta boyunca yaptıklarını tolere ederek sahaya 6 yabancı oyuncu ile çıkacaktır. Hangisi kestirmek zor. Geçen hafta yaşananlara ve idman performanslarına bağlı. Eğer Cristian veya Santos'tan biri kontenjana rağmen oynamaz ise, geçen hafta önemli saygısızlıklar yapmışlar demektir ki, Ocak'a kadar Caner ve Selçuk çok önem kazanırlar.
Beklediğim olmadı. Cristian veya Santos oyunda değildi. Gerçi ilk oyuncu değişiklik hakkını Santos'tan yana kullandı ve maç sonunda basın toplantısında oyuncularına bir kırgınlığı olmadığını, antremanlarda çalışarak tekrar şans bulabileceklerini söyledi. Bu tavırlar yukarıda kendisinden beklediğimiz tavırların benzeri idi. Hocanın bu yaklaşımşarına rağmen Cristian ve Blica'nın kadroda olmaması ise hafta içinde gerçekten saçmaladıklarını gösteriyor. Bundan sonra dileğim, bu oyuncularımızın Fenerbahçe'nin ne kadar önmeli bir takım olduğunu anlamaları ve profesyonelce davaranmalarıdır.
 Niang: Bu akşam gol atmasını ,  tehlikeli bölgelerde fauller almasını belki penaltı yaptırmasını  ve Emre ve Dia'ya gol pası vermesini bekliyorum. Pas asiste dönermi görüceğiz.
Golünü attı, fauller aldı ve gol pasları verdi. Verdiği pasları Emre ve Dia'nın değerlendirmesini beklemiştim, ama gol için başarılı koşular Mehmet ve Gökhan'dan geldi.  Maçın yıldızlarından biri idi.
Dia: Geçen haftadan beri herkesin gözdesi. Süratli driplingler, fauller alması ve ilk golünü atmasını bekliyorum.
Geçen haftaki performansını arattı. Fiziksel olarak geçen hafta olduğu kadar diri değildi. Markajda kaldı ve top kaybetti. Her zaman geçen hafta olduğu kadar etkili olmayabilir ama Fenerbahçe'nin forvet oyuncusu ucuz top kaybetmemeli. Faul almadan top kaybetmemeli. Topu iyi saklamalı. Çok yetenekli bir oyuncu, top saklama ve defansa yardım etme özelliğini geliştirirse, dünya futbolunda önemli bir yere gelebilir.
Alex: Rakibin direncinin düştüğü dakikalarda etkili paslar ve gol bekliyorum. Oyunun sıkıştığı dakiklarda son 10 maç olduğu gibi kaybolmasını.  (Not:Umarım yanılırım.)
Kaptan beklediğimin aksine maça iyi başladı. Kendini zorlayarak önceki maçların ötesinde bir fiziksel efor koydu. Maçın erken kopmasına katkı verdi. Sonra. Yine bu sezon bildiğimiz Alex.  Büyük hizmetlerine ve eşsiz klasına rağmen 15 dakikalık bir oyuncu olmayı kendine hak görüyor. Ama Fenerbahçe taraftarları 15-20 dakikalık efor koyanların 90 dakika sahada olmasını istemiyor. Alınan iyi sonuçlar tepkiyi azaltabilir. Ama ya kaptan gayretini yükseltmeli. Yada kaptan gibi kenarda oturmalı. Aldığı role talip genç ve iyi oyuncular var. Stoch, Özer, Semih, Kazım gibi.
Yobo: Bende merak ediyorum.
İyi haber. Yobo tepeden tırnağa iyi bir savunma oyuncusu. Tecrübeli, özgüveni yüksek, kademe konusunda başarılı. Maçın yıldızlarından biri idi. Takımla daha fazla beraber oldukça katkısı artabilir. Ümit verdi.

Maç sonrası görüşürüz.
Maç sonu değerlendirme ileriki saatlerde.

Tatsız Olaylar (Cristian, Santos)

01 Ekim, 2010

        Cristian ve Santos takımımıza geçen yıl katıldılar. Taraftar ve spor basını bu oyuncuları teknik olarak beğenmese de, geçen yıl Daum, bu yılda Kocaman bu oyunculardan yararlanıyor. Uzun uzun teknik özelliklerini tartışmaya bence gerek yok. Her ikisi de takıma adepte olabildiklerinde ve iyi performansa ulaşabilecekleri bir takım kurgusunun için de, faydalı olabilceklerini defalarca gösterdiler. Sadece iki küçük an hatırlatarak bu fikirimi destekleyeceğim.
-Sezon başı Almanyada oynanan Galatasaray maçında Santos'un attığı harika gol
-Geçen sezonun son maçında Cristian'ın Trabzon maçında çektiği ditekten dönen şut ve bir önceki maç attığı harika gol ile yarışı İstanbul'a getirmesi.
Takım bir bütün olarak birbirini destekleyecek ve verimini arttıracak rolleri yerine getirebilen oyunculardan oluşur.  Önce takımı en iyi seviyeye ulaştıracak roller tespit edilir, sonra bu rolleri en iyi karşılayacak oyuncular bir araya getirilir ve antremanlarla rolleri pekiştirilir. İyi tasarlanan roller, iyi antreman ve iyi performans beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Mesela Tuncay ve Ümit Özat'tan oluşan sol kanat pek çok açıdan son 10 yılın en verimlisi idi.
       Tabi bunun terside olabilir. Özellikle kısa vadede oyuncuların özelliklerine göre optimum roller ve kadrolar da oluşturulabilir. Ama, büyük takım kurguyu elindeki kadroya göre değil, hedeflerine göre kurmalı ve kadrosunu da zaman içinde kurguya uydurmalıdır. Çünkü o büyük takımdır.
       Cristian ve Santos kısa ve uzun vadede Fenerbahçe'nin hedeflerine katkıda bulunabilirler mi?Bu çok bilinmeyenli teknik adam sorusu. Ancak kişisel görüşüm, sportif yetenekleri ile ilgili bir eksiklikleri olmadığı yönünde. Diğer yandan bu hafta spor basınından okuduklarım, mental yetenekleri veya bu takımın bir parçası olma konusundaki niyetleri ile ilgili kaygı duymama sebeb oldu. Bu oyuncularımız bu hafta şu haltları işediler. Santos maç akşamı Twitter' e ''Aç ayı oynamaz'' yazdı. Cristian antremanda Aykut Kocaman'ın olduğu bölgeye şut attı. Rezalet 
Bütün bu kaos, kalitesizlik ve amatörlük, maçları sabırsızlıkla bekleyen taraftarlara büyük haksızlık. Peki bütün bunlar neden oluyor veya kim çözücek
a- Aykut Kocaman tecrübesiz ve yetersiz, dolayısıyla yönetim çözecek
b-Yönetim ve klübte yerleşmiş kültür bu olaylara sebeb oluyor, kongre ve üyeler çözecek
c- Oyuncular amatör ve bencil, Aykut Kocaman çözecek
d- Hepsi, allah yardım etsin
        Eğer bu sayfaya yanlışlıkla düştü iseniz, bu kafa karışıklığıma yorumlarınızla katkıda bulunurmusunuz? Sizce bütün bu gariplikler neden oluyor, ve düzeltme konusunda kimlerden ümitli kimlerden ümitsizsiniz.
Sevgiler

 
 
 

İzleyiciler